Meloball




New York Knicks, dramalar ile dolu bir sezonu daha beklenenden erken kapattı. Her ne kadar, playoff ilk turunda karşılarına çıkan Miami Heat’in çok iyi bir takım olduğu yadsınamaz bir gerçek olsa da, normal sezonu daha yukarılarda bitirip, ilk turu nispeten kolay bir rakiple oynayabilirlerdi.
Ancak tüm sezon boyunca, oyun kurucu problemi dışında, takımın bir ritim yakalamasını ve parçaların doğru işlemesini engelleyen yegane isim Carmelo Anthony idi.
Topu sürekli durduran, top dolaşımını baltalayan, pas trafiğini adeta İstanbul trafiğine çeviren Carmelo, hücumun sürekli bire birlere kalmasına ve rakip savunmanın hiçbir zaman challenge edilememesine sebep oldu. Bu şekilde takımın hücum verimliliğini azalttığı gibi, diğer oyuncuları da tamamen oyundan düşürdü. Başta Amar’e olmak üzere, hiçbir oyuncu, Anthony’nin sahada olduğu bölümlerde kolay atış imkanı bulamadı. Bunun dışında, maç içinde hücumlardan sürekli olarak topa dokunmadan dönen diğer oyuncular, savunma şevklerini de kaybetti ve ortaya karman çorman bir takım çıktı.
Aslında Carmelo Anthony, topu paylaşmayı ve basketbolun bir ekip işi olduğunu Syracuse günlerinden beri öğrenemedi. Ancak muhteşem yeteneği sayesinde gösterdiği görkemli bireysel performanslarla, okulunu NCAA şampiyonluğuna taşıdı ve bu skor potansiyeli, pek çok kişinin gözünü boyadı. Keza Carmelo’nun 2003 draftında Dwyane Wade’in üzerine çıkmasını bu şekilde açıklayabiliriz.
Ne var ki, Carmelo Anthony, kolejdeki bireysel oyununu NBA’de de devam ettirdi. Denver’da tek yıldız olduğu günlerde (başarı da beklenmiyorken) bu durum asla sıkıntı yaratmadı ama takım Allen Iverson’u takas ettikten sonra, Carmelo, şahsi oyununu sürdürdü. Bu şekilde ne Iverson ile iyi bir ikili oluşturdular ne de kağıt üzerindeki potansiyel, başarıyı getirdi.
New York, NBA’de geri kalan takımlardan biraz farklıdır. Basın ve taraftar acımasızdır. Hep en iyisini isterler. Hep daha fazlasını isterler. Bu doğrultuda, Knicks için 3-4 tane çok iyi oyuncuya sahip olmanın hiçbir önemi yoktur. Bunun yerine, bir tane süper yıldıza sahip olmak onlar için daha tercih edilesi bir durumdur. Carmelo gibi reputasyonlu bir isim için Danilo Gallinari, Wilson Chandler, Raymon Felton ve Timofey Mozgov gibi oyunculardan vazgeçmelerinin sebebi zaten de buydu. Ancak takasın yapıldığı dönemden beri, Denver Nuggets, ligin en iyi takımlarından birisi haline geldi. 50 galibiyetle bitirdikleri geçtiğimiz sezondan sonra -ki onlar için bir geçiş dönemiydi- bu yıl ligin önemli takımlarından biri halini aldılar. Normal sezonu, ligin en skorer takımı olarak tamamladılar ve playoff ilk turunda Lakers’ı 7. maça kadar zorlamayı başardılar.
New York’taki ivme ise tam ters bir hal aldı. Normal sezonda oldukça zorlandılar ve Carmelo Anthony, Amar’e Stoudemire ve Tyson Chandler gibi yıldızlara sahip oldukları halde playoff’a ancak 7. sıradan girebildiler. Jeremy Lin’in insanüstü işler yaptığı ve tüm gezegeni kendine hayran bıraktığı Şubat ayı dışında, sezonun büyük bölümünde galibiyet yüzdeleri 50’nin altındaydı ve playoff ağacının dışındaydılar.




Carmelo Anthony, müthiş yeteneklere sahip bir oyuncu. Bunu kimse tartışamaz. Ancak yeteneklerini asla profesyonel basketbol seviyesine uyarlayamadı. Oynadığı oyun sokak basketbolundan farksız. Takımın topu dolaştırmasına, rakip savunmayı zorlayıp şut imkanı bulmasına asla izin vermiyor. Top hep onun elinde ve hiç dönmüyor. Bu şekilde oynadığı sürece 30-35 sayılık ihtişamlı performanslarını çok sık izletecek ama onun yer aldığı takımlar asla başarılı olamayacak.
Melo, kariyeri boyunca 3.1’lik bir asist ortalaması tutturdu. Maç başına yaptığı top kaybı sayısı ise 2.99. Yani asist/top kaybı oranı neredeyse tam “1” ve bu ciddi anlamda yerlerde gezinen bir istatistik. Carmelo ile birlikte oynama sorunsalına maruz kalan Amar’e Stoudemire’nin 25.3 olan sayı ortalaması, bu yıl 17.5’e düştü. Gerçi kendisinin bel sakatlıklarından mustarip olduğunu da unutmamak lazım ama Amar’e, fundamentalı düşük bir oyuncu olduğu için tamamıyla kendisi üzerine hazırlanan oyunlara bağlı bir isim. Ama Anthony ile beraber oynarken, eline gelen az sayıdaki topu bir an önce değerlendirmek istiyor ve bunu da bire birlerle yapmak zorunda. Yani en zayıf olduğu alan. Toney Douglas, Iman Shumpert ve Landry Fields gibi yetenekli isimler de, verimsiz Knicks hücumunda toplam (evet, üçünün toplamı) 25.7 sayıda kaldı.
Normal sezonda Carmelo Anthony’nin oynadığı 55 maçta, o sahadayken takım, 48 dakika başına 6.8 üç sayılık isabet buluyor ve bunları yüzde 20 ile atıyorken, Carmelo kenara gelince isabet  sayısı 9.2’ye, yüzde ise 30’a çıkıyor. Ayrıca Melo sahadayken Knicks, rakiplerine 2.8 sayılık bir üstünlük sağlıyorken, o benchteyken bu sayı 3.7’ye çıkıyor. Bu farklar çok büyük görünmese de, maç kazanma ve playoff’ta iyi bir yer edinme konusunda küçük değişkenler önemli fark yaratabiliyor.
Normal sezondaki küçük fark, playoff’ta ise çok daha yüksek bir miktara çıkıyor. Heat serisi boyunca Carmelo sahadayken 48 dk başına 38.1 ribaunt alan Knicks, yetenekli oyuncu kenara gelince aynı sürede tam 53.3 ribaunt almayı başarıyor. Ayrıca savunmada 100 hücum başına yedikleri miktar ise 18 sayı azalıyor.
Anthony sahadayken, Heat serisinde 48 dk başına 15 sayı geriye düşüyorlarken, kenara geldiğinde bu fark 8’e iniyor. Yani Carmelo’nun sahada olması, Knicks’e 48 dakika başına 7 sayılık bir handikap getiriyor.
Ayrıca Melo kenardayken takım 2.5 asist daha fazla yapıp, 1.3 daha az top kaybı yapıyor. Tabii bu sürede, takımın şut yüzdesi yükselmeye de devam ediyor.
Bu yıl Mike D’Antoni, takıma beklenen başarıyı getiremediği için kovuldu. Çünkü D’Antoni’nin sistemi topun çok hızlı dönmesine, oyuncuların sürekli yer değiştirmesine ve hücumda sayısız perdeleme yapılması üzerine kurulu. Ancak Carmelo ile bunların uygulanması imkansız. Melo, iki hafta sonra 28. yaşını doldurmuş olacak. Bu yaştan sonra değişmesini, bazı işlere daha fazla kafa yormasını beklemek hayalcilik olur.
Bu yıl D’Antoni kovuldu. Seneye “takımı istenen performansa çıkaramadığı” gerekçesiyle aynı sonu Mike Woodson da yaşayabilir. Ama kesin olan bir gerçek var; Carmelo Anthony her gece bire birleri zorlamaya, takımın hücumunu baltalayıp diğer arkadaşlarını ritim dışında itmeye ve 20-30 şut kullanmaya devam edecek.
Girerse kahraman olacak. Girmezse… Pek mantıklı görünmese de, belki birileri uyanır ve takas için gereken telefon görüşmelerini yapar!

Hiç yorum yok: