LA Lakers: Beklentisizliğin Dayanılmaz Hafifliği

Los Angeles Lakers hiç karakteristiği olmayan şekilde sezona amaçsız girdi. Geçen seneki felaketten sonra bir mini yeniden yapılanma dönemindeler ve gelecek yazki free agent piyasasında ana oyunculardan biri olana dek bir geçiş dönemi içerisindeler. Kado bizim jenerasyonun hatırladığı dönemdeki tüm Lakers takımları içinde tavanı en düşük olanlardan bir tanesi (Tamam, 2004-05 sezonundaki ekip bambaşka bir boyuttaydı. Doğru).

Bu geçiş evresi ve beklentilerin düşük olması beraberinde stressiz bir ortam doğurdu bu sayede ve yeni Lakers, Mike D'Antoni takımlarının yaptığı en önemli şeyi yapmaya; izleyenlere keyif vermeye başladı. Geçen seneki yaşlı, sakat ve yavaş Lakers, MDA'in inandığı temel prensiplerin büyük bölümünü yapamamıştı. Gerçi buna rağmen ligin en verimli altıncı hücum takımı oldular ve All-Star arası sonrası 28-12 yaptılar. Ancak geçen yılki Lakers hiçbir maçta takım görüntüsü vermemişti. Bu yılki ekip ise baskısız bir ortamda şu ana dek çok daha iyi bir bağ kurmuş gibi görünüyor ve D'Antoni'nin hızlı oynamaya dayalı sistemi herkesin oynadığı oyundan keyif almasını sağlıyor. Bu yazıyı yazarken oynamış oldukları altı maçta üç galibiyet almalarını ve hiç kimse beklemiyorken Clippers ve Rockets'ı yenmelerini, Spurs'e karşı da son çeyreğe kadar dayanmalarını bununla açıklayabiliriz.

Geçen Yılki Sorunlar

Geçen seneki takımın tavanı çok daha yüksekti ve fiziksel sıkıntılar ve Mike D'Antoni'nin tabiriyle "politik" bir takım nedenler, hızlı oyunu ve sahayı açmayı seven coachun kafasındakilerini sahaya yansıtmasına bir türlü olanak vermemişti. MDA'in politik diye bahsettiği şey Dwight Howard'ın durumuydu. D12 kontratının son yılında olduğu ve ayrılma ihtimali olduğu için mutlu edilmesi gerekiyordu. Ancak Howard'ın hücumdaki tek silahı olan post-up'lar -ki onda da ortalama üzerine çıktığı pek söylenemez- MDA'in asla benimsemediği bir hücum seçeneğiydi. Hatta takımın başına geçtiği ilk dönemde, "Post-up sevmiyorum. Bire bir oynayalım, bakalım sen mi üstünlük sağlayacaksın, ben mi... Bu bana çok mantıklı gelmiyor." demişti. İstatistikler de kendisini destekliyor aslında. Fakat Howard'ın çembere yakın bire birlerde ısrar etmesi, ve onun mutlu edilmesi için MDA'in bir takım hücum prensiplerinden vazgeçmesi sezonun kolay geçmeyeceğinin ilk işaretleriydi.

D'Antoni'nin kafasındaki şey, Howard'ı ikili oyunlardaki devrilen adam olarak kullanmaktı. Tıpkı Suns'ta Amar'e Stoudemire'yi kullandığı gibi. Lakers'a gelmeden önceki sezon Howard ikili oyun çıkışlarından ligde en fazla sayı bulan oyuncuydu. Nash de yine aynı sezon ikili oyunlarda devrilen uzuna en fazla sayı yaptıran oyun kurucuydu. Yani kağıt üstünde PnR için muhteşem bir ikili.

Ama daha sezon başında Howard'ın tepeye çıkmak istemediğini sıkça vurgulaması ve post-up arzusu, bel ameliyatı sonrası fazlasıyla yalandan yaptığı perdelemelerle birleşince MDA'in kafasındaki ikili oyun planı yeterli verimliliğe ulaşmadı.

Oyuncuların fiziksel ve teknik yapıları da Lakers hücumu için bir diğer soru işaretiydi. Tıpkı Howard gibi çembere yakın oynamayı seven Pau Gasol, D12'e çalışma alanı yaratması için çemberden uzak oynatılmaya başladı ve bu şekilde verimi azaldı. Hatta birçok defa maç sonlarını benchte geçirdi, ilk beş oyuncularıyla aynı anda sahada kaldığı sekanslar da minimuma indi. 

Nash'in sezonun daha ikinci maçının başında sakatlanması ve 2 ay kaçırması ardı arkası gelmeyen diğer sakatlıklarla birleşince Lakers iyice dağılmaya başladı. Herkes sağlıklı olduğunda topu domine eden Kobe'nin varlığı Nash'i bir sabit şutöre çevirdi. Yaşlanması ve esnekliğini kaybetmesiyle birlikte ikili oyunlardaki etkisinin azalması da D'Antoni'nin kafasındaki basketbolun bir türlü oynanamamasına neden oldu.

Lakers'ın ideal beşindeki dört adamın yaşlı ve beş adamın tamamının yavaş olması hem hücumda yarı saha basketboluna sıkışmalarına sebep oldu, hem de her takımın transition'da onları paramparça etmesine. Çünkü takım ne kadar çabalarsa çabalasın geri koşamıyordu. Bir dönem geri koşmaya o kadar konsantre oldular ki hücum ribaundları tamamen ikinici plana atıldı. Kobe takım arkadaşlarına daha şut atılırken geriye dönmeye başlamalarını tembih ediyordu. Howard gibi bir canavar ve Gasol gibi uzun bir oyuncuya karşın Lakers en çok hücum ribaundu alan ancak 14'üncü takım olabildi geçtiğimiz sezon.

Geçen yılki sorunlardan bahsetmeye devam ettikçe konu konuyu açar. Sizi çok sıkmadan bu yıla geleyim.

Şef... Bana Biraz Minimum Kontrat

Artık Dwight Howard yok. Kobe bir süre daha yok. Lakers'ın gelecek yıl kontratllı oyuncuları Steve Nash ve Robert Sacre. Yani 2014 yazında cap room'ları ciddi anlamda boş. Kobe ve -kalırsa- Gasol'un ciddi anlamda indirim yapacaklarını da varsayarsak Lakers'ın elinde iyi bir oyuncu grubunun yanında free agent pazarında hayli aktif olmalarına olanak tanıyacak ekonomik özgürlük kalıyor. Hoş, bence oradan pek ekmek çıkmayacak. Neden böyle düşündüğümü geçen yaz anlatmıştım. Ama birkaç yıldır kafalarında kurdukları 2014 planına sağdık kalmak adına bu yılki takımı minimum kontratlar ve bir adet mini mid-level (Kaman) ile kurdular.


Belki uzun soluklu değil ama çok daha D'Antoniesque bir yapı oluştu. Tavanları geçen yıla oranla epey düşük olabilir ama en büyük sıkıntıları olan atletizmi bu yıl toparladılar. Kadroları birbirine yakın seviyede çok fazla oyuncudan oluşuyor. Bu sayede iki beş arasında ciddi bir fark yok ve MDA geçen yılki gibi darlık çekmiyor. Şu ana kadar da kendi karakteri dışına çıktı ve takım 11 kişilik bir rotasyonla oynuyor. Arayışlar biraz son buldukça zamanla durum değişecektir gerçi.

Girişte de bahsettiğim gibi takımın üzerinde hiçbir baskı yok. Çünkü kendilerinden herhangi bir beklenti yok. Aldıkları her galibiyet ekstra bir durummuş gibi algılanıyor. En azından medyayı kazanmalarına alıştırana kadar durum böyle kalacak. Böyle bir ortam, atletizm, koşmaya ve erken atışa müsaade eden bir coach varken haliyle herkes oynadığı oyundan zevk alıyor. Bu yüzden Lakers bu yıl çok ciddi anlamda keyif veriyor izleyenlere. Geçen yıl tüm gezegen uyuya kalıyordu onları izlerken.

Şimdi, tam olarak nedir bu yılki Lakers'ın geçen yıldan farkları?

Öncelikle; artık gençler. MDA'in istediği gibi hızlı oynuyorlar. Geriye koşabiliyorlar ve transition'da acınacak hallere düşmüyorlar. 2 uzunla oynamak zorunda kalmıyorlar ve MDA'in çok istediği şekilde sahayı açabiliyorlar. Şu an ikinci beşten gelen 4 numaraları daha geçen yıl bazen 3, bazen de 2 numara oynuyordu! Bunun da ötesinde takım olarak oynuyorlar. Birbirleriyle oynamaktan keyif aldıklarını beden dillerinden anlamak için psikoloji okumuş olmanız gerekmiyor. Şu an sahaya çıkarabildikleri bir süper yıldız olmadığı için topu iyi paylaşıyorlar.

Geçen sezon asist üzerinden basket bulma sıralamasında 17'inciydi Lakers. Bu yıl ise 10'uncu sıraya kadar yükseldiler.

Ancak hızlı oynamaları, umdukları maksimum verime ulaşmalarına izin vermiyor. Çünkü Steve Nash artık yaşlı. Eski temposundan çok çok uzak. Genç kanat adamlarını etrafına alıp sahayı hızla koşamıyor Suns günlerinde yaptığı gibi. Diğer guardlar; Farmar ve Blake, tempolu olsalar da asla Nash gibi bir saha generali olamadılar ve onlar da belli bir yere kadar taşıyabiliyor koş-koşu.

D'Antoni'nin Phoenix zamanlarındaki efsane sisteminin anahtarlarından birisi Pick N' Roll'lardı. 

İyi bir spacing için temel şartlar şunlardır: İki iyi şutörü dip çizgilere gönderirsiniz. İki guard hücum alanını kendi aralarında paylaşır. Topa sahip olan, uzunla ikili oyun oynayıp perdeleme sonrası rakip savunmaya switch yaptırarak uzun savunmacıyla kalarak iki tane ters eşleşme yaratır ve savunmanın dengesini bozar. Buradan itibaren belli başlı, basit ve sonuca yönelik seçenekleri vardır: Üzerinde kalan uzunla bire bir oynayıp, kendine atış mesafesi yaratıp şut atmak. Topu uzuna indirmek. Çembere drive ederek uzunu geçip, yardımı üzerine çektikten sonra boş kalacak dip çizgi şutörlerine pozisyon yaratmak... Oyuncularınız aynı zamanda ortalama üstü pasörlerse, bu senaryo oluştuktan sonra rakip savunmanın o hücum bitmeden dengesini geri kazanması imkansıza yakın bir şey.

Şimdi MDA'in elinde o şutörler var. Ama ikili oyundan devrilen uzunları ya da drive edebilen kısaları yok (biraz Farmar dışında). Bu, o efsane hücumun yeniden canlandırılmasının önüne geçen en önemli faktör.

Mike D'antoni hafta içinde şöyle bir şey dedi: "İkili oyunları sık kullanıyoruz ama uzunlarımız devrilmiyor (roll), dışarı açılıyor (pop). İkili oyunların yüzde doksanında devrilmemiz lazım."

Uzun oyuncu perdeleme sonrası devrilmez dışarı çıkarsa, oyun kurucudan topu alır ve şut atar. Atışı girer ya da girmez. Bu kadar. Savunmanın dengesi bozulmaz. Ama perde sonrası devrilirse mutlaka ama mutlaka kendisine yardım geleceği için yayın etrafına dizilen üç şutörden en az biri boş kalacaktır. Oraya çıkarılacak pas da savunmanın dengesini bozmak ve rakip adına kaosu başlatmak için yegane faktör. Ama Lakers, ikili oyunlarda devrilecek türde uzunlara sahip değil. Gasol, Williams, Kaman, Johnson... Hepsi perdelemeden sonra pop yapan adamlar. Hill çok nadir de olsa devrilebiliyor ama önemli bir hücum tehdidi değil. Vasatın bayağı altında. Yalnız, hafta içinde aldığı tembihlerden sonra Gasol'un pop'ları biraz daha bırakıp, roll'a kafa yormasını bekleyebiliriz. Houston maçında da bazı işaretleri gördük. Ama bu onun karakteristiği değil. O yüzden ciddi bir değişim olmayacak.

PnR'ların diğer faktörü de tabii ki kısa oyuncu. Nash, kariyeri boyuncu ikili oyunların kralı oldu ama yukarıda da değindiğim gibi artık eskisi gibi oynatamıyor o oyunları. Ona perde yapan uzunun sadece dışarı açılması, Nash'in de artık çembere gitmekte ciddi anlamda zorlanması bu oyunların yeterince iyi işlememesindeki en önemli faktör.

Diğer yandna bu yıl şut ritmini de bulamadı Nash. Umarım geri gelir o sihir.


Görselde Steve Nash'in bu yılki şut performansı var. Maviler isabetli, kırmızılar isabetsiz. Dikkatinizi çekecek ilk şey muhtemelen elbow'lardan kaçan şutların fazlalığı. Bu yıl Steve Nash'in ikili oyun senaryoları genelde açılan Gasol'a pas vermek ya da perdelemenin yapıldığı yere göre sola ya da sağa bir dribbling yapıp şut atmak. Bu yıl şutunda sorun yaşadığı için o atışların da büyük bölümünün kaçtığını görüyoruz. Çembere ne kadar az gittiği de gözden kaçmıyor.

Bu eksiklikler D'Antoni tarzındaki hücum sistemlerinin yeterince iyi çalışmamasının ana faktörlerinden biri.

Takımın diğer guardlarında da durum dramatik değişiklikler göstermiyor. Steve Blake ikili oyun adamı değildir. Ona hiç bakmayalım ve Jordan Farmar ile devam edelim.


Farmar'da durum biraz daha farklı. Elbow'lardan neredeyse hiç şutu yok. İkili oyun çıkışlarında şutu pek tercih etmediğini anlıyoruz buradan. Ama pota dibinden epey denemesi var. Lakers'ın çembere drive edebilen yegane oyun kurucusu olduğunu şut terichleri de gösteriyor. Burada gösterilenler, oyun içinde meydana gelen atışların tamamı. Yani oyuncunun sadece ikili oyunlardan neler yaptığı değil. Ama tarzlara ilişkin az çok fikir veriyor.

NBA.com'un SportVU ile gittiği ortaklık sonrası bize sunulan veriler gerçekten son derece kapsamlı. Hangi oyuncunun ne kadar asistinin yendiğini dahi görebiliyoruz. Sonrasındaki şut girse asist olacak ama kaçtığı için asist yazılmayan paslarda Steve Nash lig 17'ncisi. Maç başına neredeyse 12 pası değerlendirilemiyor arkadaşları tarafından. 

Buradaki bir numaralı isimse Pau Gasol. Devrilmediğinden ve perdelemeden sonra pop yapıp şut attığından bahsetmiştim Gasol'un. Orta mesafe şutunu geçen yıl öncesinde ciddi ölçüde yitirmişti İspanyol. Bu yıla da iyi atarak başlamadı.

Onun da şut performansına bakalım...


Yukarıdaki tablo Gasol'un bu sezon kullandığı tüm atışları ve bu atışların alan olarak dağılımını gösteriyor. 1, 2 ve 3 rakamlarıyla işaretlediğim yerler Pick and Pop sonrası en çok atış kullandığı üç bölge. Oralardan toplamda 4/22 atmış şu ana dek. Tabii hepsi ikili oyun çıkışları değil. Ama inanın yarısından çok daha fazlası öyle.

Özetle; Mike D'Antoni, hücum sistemini işletecek 2-3-4 numaralara öyle ya da böyle sahipken, hücumun temelini oluşturacak 1 ve 5 numaralardan yoksun. Bu da Lakers'ın elit bir seviyeye çıkmasına asla olanak tanımayacak. Steve Nash beş yaş genç olsaydı çılgın olurdu o ayrı.

Mevcut yapıdaki Lakers sezon boyunca şirin bir takım olacak ve göze hoş gelen bir basketbol oynayacak. Çok kötü olmayacaklar ancak çok iyi de olmayacaklar. Son 10 yılın en iyi draf sınıfı geliyorken, takımı orta ya da orta üst seviyeye çıkaracak oyuncular bulma tercihlerinin ne kadar mantıklı olduğu tartışılır. Bence bu sezon daha başlamadan havlu atmaları onlar için en iyisi olacaktı. Ancak olan oldu ve Lakers bu yılki League Pass takımlarımızdan biri olmaya aday halde şu anda.

MDA ve Sürpriz

Mike D'Antoni biraz tekdüze bir coach olmakla eleştrilir. Üzerinde oynama yapmayı sevmediği kesin bir sistemi vardır ve alternatif planlara yönelmek çok sevdiği bir şey değil. Birçok coach gibi basketbolda inandığı bir takım değerler var ve başarılı olacağını savunduğu tarzdan pek vazgeçmiyor. Bu düzen Suns'ta basketbol tarihinin en keyifli oyunlarından birini ortaya çıkarırken işler Knicks'te çok iyi gitmemişti. Lakers'ta ise 2014'ten önce gerçek bir D'Antoni takımı görmüş olmayacağız ve yorum yapmak için 2 sezon bile oldukça erken sayılabilir. Tabii buradaki gerekçeler geçen sezon takıma beşinci maçta gelmesi ve oyuncu grubu üzerinde hiçbir kararda bulunamamış olması ve Lakers'ın geçtiğimiz yaz sahip olduğu sınırlı hamle alanı.

MDA, inandığı yüksek tempo ve açık alan oyunuyla zaman içinde birçoklarının sempatisini toplamış olabilir. Ancak hiçbir zaman mola dönüşlerinde elit oyunlar çizen bir coach olarak görülmedi. Bu alanda ligin en iyileri tartışmasız Gregg Popovich ve Doc Rivers. Üçüncü sıra için ligdeki diğer tüm coachlar çekişebilir.

Ancak D'Antoni, Houston maçının sonunda çizdiği oyunla, molalarda bazen ne denli güzel işler çıkarabileceğini gösterdi.

Lakers, ayrılıkları sonrası Dwight Howard ile ilk kez karşılaştığı maçın büyük bölümünü önde götürdüyse de, maçın son 3 buçuk saniyesinde iki sayıyla gerideydi. Ama topu yere vurmadan oynadıkları hücumda buldukları üçlük sahadan galibiyletle ayrılmalarını sağladı.


Topu pota altından Jodie Meeks oyuna sokuyor. İki uzun Gasol ve Johnson iki elbow'da bekliyor. Gasol epey pasif bir görünümde ancak Johnson her an çembere doğru cut yapabilecekmiş gibi. Savunmanın dikkatinin küçük de olsa bir bölümü orada. Ama asıl iş tepedeki guardlarda.

Orada Nash ve Blake var. Blake'i Lin savunuyor. Nash'i tutan Beverley ise Lin'in hemen solunda ama şu an göremiyoruz.

Meeks hakemden topu alırken Blake okla gösterilen yerde minik bir tur atıp Lin'in kafasını karıştırma niyetinde.


Blake turunu tamamlıyor. Yine okla gösterilen yerden geliyor ve orijinal konumuna dönüyor. Lin bir sağ bir sol yaptı bu esnada. Blake'in karşısına alttan çıkma niyetinde. Nash'i tutan Beverley'i görebiliyoruz şu an.

Bitirici hamle gelmek üzere...


Steve Blake'in o daracık alanda attığı tur kafaları bir anda karıştırdı. Lin, Blake'in hücum alanının sağ bölgesine olan hareketinin devam edeceğini düşünüyordu ve oraya alttan dolanıyor. Ancak Blake bir anda sola hareketleniyor ve bu koşu Houston savunmasındaki ilk kırılma anı olacak.

Blake sol forvete hareketlenmeye başlarken Nash, Lin'e perde yapıyor. Blake'in kafa karıştırıcı turundan sonra Nash'in perdesi Lin'i tamamen devre dışı bırakacak. Şu anda switch yapmaları lazım. Blake'in üzerine gitmesi gereken adam artık Beverley.


Blake gaza basıp gitti. Nash hala Lin ile boğuşuyor. Linsanity tamamen devre dışı. Blake'e hareketlenmeye çalışan Beverley de Gasol'un perdesine takılıyor. İki kısa savunmacı da bir anda ekarte edildi.

Dwight Howard çembere yakın bir yere atılacak herhangi bir pası ve/veya sonrasındaki bir atışı savuşturmak için boyalı alandaydı. İki kısanın da pozisyonunu kaybettiğini görünce Blake'e kendi hareketlenmeye karar veriyor haklı bir şekilde.

Ama çok geç. Blake bomboş denebilecek bir pozisyonda üçlüğü gönderiyor ve Lakers maçı kazanıyor.

İşte böyle...





Lakers, Dwight Howard ile ilk yüzleşmede gülen taraf oldu. Ama Steve Nash'in söylediğine göre soyunma odasında herkes galibiyeti kutluyordu, Howard'ı yenmeyi değil. Geçen yıl takım olmanın yanına dahi yaklaşamamıştı Lakers. Bu yılsa durum oldukça farklı görünüyor. Kağıt üstünde geçen yıldan çok daha güçsüz olsalar da, geçen yıldan çok daha bir arada oynuyorlar. Birlikte kazanıp birlikte kaybetmeyi yeniden hatırlamak üzereler. 

Lakers için bu yıl en iyi ihtimal muhtemelen playoff ilk turunda elenmek olacak. Son yıllarda playoff bozgunlarına fazlasıyla alıştılar. Fakat bu kez belki de başarısızlık değil başarı olacak tatile benzer şekilde çıkmaları. Ama en azından bunu birlikte yaapcaklar ve yeniden bir kimlik sahibi olacaklar...

Popovich, Spurs, Yeni Sezon ve Ritim


San Antonio Spurs yeni sezonda oynadığı üç maçın ikisini kazanmış olabilir ama oyun olarak henüz geçen yılın keskinliğine ulaşamadılar. Hedeflerinin ucuna kadar geldikten sonra dramatik bir final serisiyle kaybetmiş olmak yeniden motive olmayı biraz zorlaştırıyor. Ayrıca bazı temel parçaların bacaklarının bir yıl daha yaşlanmış olması da ritim bulmaları için biraz zamana ihtiyaç duymalarına neden oluyor.

Hey! Burada Gregg Popovich'in takımından bahsediyoruz. Pop formunu asla yitirmez. Fırçalara sezon öncesinde başlamıştı. Daha üçüncü maçtaysa ESPN'den J.A. Adande'yi kariyerinin ilk saha için röportajında her zamanki sevecenliğiyle karşıladı!

Spurs'te bir takım değişiklikler var. Gary Neal artık yok ve onun yerine Tom Thibodeau'nun sisteminde savunma paternelerini özümseyen skorer Marco Belinelli takıma dahil edildi. Atletizmi dışında Pop'un hayli tuttuğu türde adamlardan. Oyunu anlıyor, eldeki seçenekleri okuyabiliyor ve sahayı açıyor. Oyun kurucu rotasyonunda Patty Mills, Corey Joseph'ın önüne geçmiş durumda. Duncan ve Ginobili biraz daha yaşlı, Leonard biraz daha olgun falan filan.

Tony Parker ve Boris Diaw, hayli iyi geçen Avrupa şampiyonası sonrası sezona da iyi girdiler. Duncan göğsünden yaşadığı sakatlık nedeniyle Lakers'a karşı dinlendirildikten sonra 24-7 ile döndü. Dakikalar hala iyi ayarlanıyor ve takım, oyuncular sahada diri kaldığında Popovich'in istediği set temposuna ulaşılabiliyor. Her bir oyuncunun sahada kat ettiği mesafe 48 dakikaya oranlandığında ilk 20 kişi arasında 4 tane Spurs oyuncusu var. Patty Mills, anlamlı süreler alan  oyuncular arasında en hızlı mesafe kat eden isim tüm NBA'de. Teoride set tempoları orada duruyor. Ama işte ilk paragrafta bahsettiğim iki faktör ve benzeri sebeplerden ötürü henüz yeterince keskin işlemiyor Spurs.

Yeni Portland Trail Blazers'ı hayli seviyorum. Gerçi bu adamları her zaman seviyorum. Bu yıl artık bir benchleri var. Daha yi bir benchleri var demiyorum; bir benchleri var! Geçen sene ligin en düşük skor katkısını yapan ikinci beşe sahiplerdi. Artık orada da NBA oyuncuları oynuyor! Tony Stotts genelde ipleri oyuncuların eline bırakmayı tercih eden bir coach. Sahadaki oyuncuların belli düzenlere sıkı sıkıya bağlı olması gibi şartları yok. Genelde Damian Lillard ve LaMarcus Aldridge'in ikili oyunları ve Aldridge'in post-up'ları üzerinden şekillenen bir hücum düzenine sahipler. Ama özellikle ilk beşte oyunu anlayan bolca oyuncuları olduğu için top iyi dönüyor, doğru el çoğunlukla bulunuyor.

Bu iki takımın cumartesi gecesi oynadığı maça gidelim şimdi. Bazı görsellerimiz var.

LaMarcus Aldridge'in sen sevdiği şey topla sol elbow ve yakınlarında buluşmak. Hücum sahasının sağ yarısını çok nadir kullanıyor. Orada pek etkili değil zaten. Ekmeğinin büyük bölümünü sol taraftan yiyor. Spurs'e karşı da çoğunlukla bu bölgeden üretim yaparak 24 sayı ve 4 asist yaptı.

İncelediğimiz pozisyonda yine en sevdiği bölgede topla buluşuyor Aldridge. Portland onu izole ediyor. Spurs de yardım getirmeden, Duncan'ın savunmasında kontrol ediyor.


Bu tip pozisyonlarda genelde sağına dönüp hayli yüksek bir yüzdeyle fade-away atıyor Aldridge. Ama bu hücumda hareket alanı var ve ortaya gitmeyi tercih ediyor. Duncan'ı çok rahat ekarte edip faul çizgisinin bir adım içerisinden epey kolay bir atış bularak basketi yapıyor.

LaMarcus Aldridge ik yarıda tam 8 saha içi isabeti buldu bu şekilde oynayarak. Spurs herhangi özel bir şey denemedi ve onun tüm post-up ve iso'larını bire bir savundu.

Fakat Gregg Popovich ikinci yarıda biraz tuzak kurmayı tercih etti LaMarcus Aldridge'e.

Son çeyrekten bir örnek...

Maç sonuna gidiyoruz. Batum topu Aldridge'e indirecek. Yine en sevdiği yer. Ama ikinci yarının çok büyük bölümünde Spurs yardım getirdi Aldridge topu aldığında. Görsele bakarsanız arka taraftaki Duncan daha pas Batum'un elinden çıkmadan hareketleniyor Aldridge'e doğru. Devrenin büyük bölümünde buraya odaklanmışlardı Portland hücumlarında çünkü. Ginobili de Duncan'ın boşalttığı yere, Robin Lopez'in rotasyonuna geliyor. Parker ve Belinelli de ortayı kalabalıklaştıracak hemen.

Gregg Popovich ve Spurs savunmasının buradaki amacı Aldridge'in topu elinden çıkarmasını sağlamak. Olmazsa zor bir şut tercihi de onları epey memnun eder.

Diaw önden savunuyordu Aldridge'i. Topu aldığında ilk yapacağı şey yine sağ omzundan dönmek olacağını için Duncan hemen o taraftan gelip hareket alanını tamamen kapatıyor Aldridge'in. Ginobili doğru rotasyonu yapıp Robin Lopez'e inmiş. Belinelli, Batum'a biraz mesafe bırakarak ortayı kalabalıklaştırıyor. Aynı şekilde Parker da doğru yerde. 

Spurs savunması L-Train'in şut atmasına, sağından dönmesine veya ortaya doğru drive etmesine izin vermiyor. Çok iyi iş.

İlk yarıda 8 saha içi isabeti bulan LaMarcus Aldridge'i ikinci yarıda sadece 3 (son çeyrekte ise ancak bir) isabette tutmayı başardılar bu tuzaklarla. Yoksa maça dönmeleri pek olası değildi.

Üstad Gregg Popovich'in en iyi olduğu yerlerden biri de molalarda çizdiği oyunlar ve zengin playbook'u. Çizdiği yaratıcı oyunlarda en çok başvurduğu yöntem ise aldatmaca. Playoff'ta Warriors serisinde o aldatmacaların en güzellerinden birini izlemiştik ve onun üzerine bir yazı da yazmıştım. Oradaki tüm görseller silindiği için paylaşamıyorum maalesef. Top oyuna sokulmak üzereyken kullanmaya niyeti olmadığı (ya da o esnada ilk tercihleri olarak düşünmediği) birkaç oyuncuyu, asıl kullanacağı adamın çalışma alanının uzağına gönderiyor Popovich. O isimler hareketlendiğinde savunma onlara odaklanırken, kullanmak istediği oyuncuya daha geniş bir çalışma alanı kalıyor ve oyunun geri kalanı onun üzerine kuruluyor. Tabii bu anlattıklarımın tamamı 2-3 saniye içerisinde gerçekleşen şeyler.

Spurs oyuncuları sezon başında biraz paslı olsa da Pop her zaman keskin.

Fark maç içinde 14'e kadar çıkmıştı ama Spurs son bölümde geri gelmeyi başardı. 22 saniye kala fark iki basket. Spurs mola sonrası topu oyuna sokuyor.

Pası verecek kişi Kawhi Leonard. Hakem topu ona vermek üzere. Portland savunmasının aklını karıştırmayı hedefleyen hareketler dizisi şimdi başlıyor.

Uzak taraftaki uzun Tim Duncan. Sağ elbow'da Parker var. Aşağıda Belinelli bekliyor. Sağ forvette ise Ginobili var. İlk hareket Ginobli'den. Mavi ok... Sol dibe doğru hızla hareketlenmeye başlıyor ve savunma bir an Pop'un top almasını istediği kişinin Manu olduğunu düşünecek.

Hücumun aslında üzerine çizilmiş olduğu kişi Marco Belinelli. Sarıyla işaretli. Ama biz bunu daha bilmiyoruz.

Ginobili sol dibe koşusunu yapıyor. Savunmacısı Wes Matthews onunla. Hatta Arjantinliyi görmemize de engel oluyor. Mavi okla belirtiliyor Manu. Şimdi Parker da hareketleniyor. Ginobili'ye top gitmezse "Heh, tamam. Set kesin Parker'a çizilmiş." diyecekler. 

Batman Begins'te Bruce Wayne, eğitmeni Ra's al Ghul'a ninjaların silah kullanıp kullanmadığını sorar. Ra's al Ghul ise onları sadece dikkat dağıtmak için kullandıklarını söyler.

Tony Parker da hareketleniyor ama aslında o da bir aldatma aleti. Kullanılmayacak bir silah.

Belinelli ise elleri cebinde duruyor resmen!

Parker bir anda Duncan'ı savunan Robin Lopez'e perde yapıyor. Duncan oradan çıkarken anlıyoruz ki Parker'lık bir olay da yok. Tim Duncan aşağı yönelecek şimdi.

Asıl Spurs oyunu adeta şu an başlıyor. Buraya kadar olan kısım dikkat dağıtma hamleleriydi.

Belinelli de uyuma numarasına bir son verecek ve tepeye hareketlenecek hemen şimdi.

Belinelli, üzerine gelen Duncan'ı gördüğü anda yukarıya koşmaya başlıyor. Duncan, İtalya oyuncuyu savunan Damian Lillard'a perdeleme yapıyor. Belinelli tepeye çıkıp top isteyecek.

Spurs hiçbir engele takılmadan sonuca varmak üzere. Akıyor Pop'un oyunu!

Kawhi Leonard pası verdi Belinelli'ye. Lillard, Duncan'ın perdesinden ancak çıkıp geliyor. 

Ve bomboş bür üçlük...

Fark tek basket. Toplamda bir saniye bile işlemiyor maç saatinden. Müthiş.

Yıllarca pek çok kişi Spurs'u yaşlı ve sıkıcı bulmuş ve oynadıkları basketboldan keyif almamıştı. Ama Popovich yaşlanan yıldızlarını merkezden biraz uzaklaştırıp, rolleri daha eşit paylaştırdığından ve set temposunu artırdığından beri Spurs harika bir basketbol oynuyor ve her yıl hedeflerinin kıyısına kadar geliyor. Bu kadar gayret gösterip ciddi hayal kırıklıkları yaşadıktan sonra heyecanlarını ve motivasyonlarını ne kadar sürdürecekler bilmiyorum. 

Her sezon başında aynı şeyleri tartışıyoruz ve Spurs her zaman muazzam bir basketbol oynuyor. Bu sene de aynı şeylerin yaşanması olası. 

Paslarını biraz döküp Gregg Popovich formuna çıkmalarını bekleyelim!