Antik Mega Yapılar


Phil Jackson'un ayrılışından beri ciddi bir kimlik bunalımı yaşayan Los Angeles Lakers, içine düştüğü karanlık ve derin çukurdan çıkmakta ciddi sıkıntı yaşıyor. Organizasyonun yüzü ve lig tarihinin en büyük oyuncularından biri olan Kobe Bryant görkemli kariyerinin sonuna gelirken, Lakers, plansız hareket etmenin ve front office'te doğru basketbol akıllarına sahip olmamanın sonuçlarıyla yüzleşiyor.

Yıllardır tüm planlarını ve kontrat bitişlerini kendisine göre ayarladıkları 2014 FA piyasasından hiçbir parça kapamamış olmaları sonrası yaptıklarıyla, takımın yönetilişindeki tuhaflık daha da ortaya çıktı. Lakers'ın bir planı yok ve serbest kalan iyi bir oyuncuyla sözleşme imzalayana dek birer yıllık "kiralık" takımlarla yola devam edecek gibi duruyorlar. Bu yaz Carmelo ve LeBron'un ciddiye alıp değerlendireceği bir seçenek bile olmadılar (Carmelo için bir süre Lakers'ı düşündüğü söylense de Knicks ile imzaladıktan sonra başından beri Bulls ile Knicks arasında gidip geldiğini söyledi). Aslında Lakers için işin en tehlikeli boyutu bu. Kadrolarının çok kötü olmasından ya da ilerleyen yıllarda ilk tur seçme haklarının ipotekli olmasından ziyade, artık eski çekiciliklerini kaybetmiş olmaları yaşadıkları en büyük zorluk. Adeta bir kimlik krizindeler ve konumlamalarını baştan oluşturmaları gereken bir noktadalar. Aynı sorunu Formula 1'de Ferrari yaşıyor.

Bu yaz onlar için büyük bir sınav ve önemli bir dönüm noktası olabilirdi. Kobe'ye kariyerinin son iki sezonunda bir şampiyonluk veremeyeceklerini kabul edip, her şeye sil baştan başlamak ve hatta kendi Brad Stevens'larını, David Blatt'lerini arama yoluna gidebilirlerdi. Diğer bir seçenek olarak ise, yeniden yapılanmadan, ne alacaklarına emin oldukları (ne çok, ne az) eski kafalı bir coach bulup, yapabilecekleri en iyi (ki buradaki en iyi bile hayli vasat) hamleleri yapıp, yakın gelecekte çok kötü olmak yerine sadece kötü olmak pahasına uzun vadeyi çöpe atabilirlerdi.

Onlar ikinciyi seçti.

Byron Scott pek azımızın iyi olduğunu iddia edebileceği bir coach. Jason Kidd'in sürüklediği Nets ile art arda iki NBA finali oynadı. Chris Paul ile Hornets'te heyecanlı sezonlar geçirdi. LeBron sonrası hayalet kasabaya dönmüş Cavs ile epey kötü dönemler yaşadı. Ancak hiçbir zaman özel bir coach olduğunu düşünmemizi sağlamadı. Bu arada adamda değişik bir şans var. 3 takımında da ikinci sezonlarda eline enfes point-guard'lar geldi: Kidd, Paul, Irving. Aynı şansın tekrar etmesini diliyor olduğuna şüphe yok.

Sorun şu ki; Byron çoğunlukla takımını yukarı çıkaran adam olmadı. Yıldızları onu ne kadar götürebildiyse o kadar ilerledi. Kobe'nin söylediklerinin aksine gençlerle iyi iş çıkaran, onlara sınıf atlatan bir coach görüntüsünden ziyade, ne alacağını bildiği veteranlarla iyi işler çıkaran garantici bir coacha daha çok benziyordu. Lakers'ın onu tercih ederken sunduğu kafa yapısıyla epey örtüşüyorlar, değil mi?

Lakers, Kobe'ye verdiği devasa extension ile hareket alanını zaten kendi kendine kısıtlamıştı. Ayrıca gelecek yılki ilk tur seçme hakları Suns'a (ilk 5 sıra korumalı), 2017'deki ise Magic'e gidiyor. Bu iki borç Steve Nash ve Dwight Howard hamlelerinden kalma. Fazlasıyla kalp kırıcı.

Şimdi görünen o ki Lakers kısa vadeli planlar yapmaya ve her yaz o pazarın en iyi FA'lerini kovalamaya devam edecek. Bu düzensiz düzen içinde gelecek adına parçalar eklemek isteyen Mitch Kupchak, Jeremy Lin'in kontratından kurtulmak isteyen Rockets'a bir ilk tur seçme hakkı karşılığında bu iyiliği yapmış oldu. FA piyasasından eli boş dönmek yerine, kontratı gelecek yaz biten bir Jeremy Lin ve bir adet ilk tur seçme hakkı aldı. Playoff yapamayacak kadar kötü, ilk beş sıra dışında bir yerden seçme hakkı elde edip o hakkı Suns'a kaptıracak kadar iyi olmak için enfes bir hamle!

Nick Young'a verdikleri 4 senelik saçma sapan kontratın dışında geçen seneki takımdan Jordan Hill, Wesley Johnson ve Xavier Henry'i birer yıllık (Hill için takım opsiyonları var) kontratlarla takımda tuttular. Ryan Kelly ile düşük bir miktar karşılığında uzattılar. Ed Davis ile minimum kontrat imzaladılar. Ve anlamsız bir şekilde, amnesty edilen Carlos Boozer'a en yüksek teklifi yaparak takıma kattılar.

Draftın 7. sırasından Kentucky forveti Julius Randle'ı seçtiler.

Ve tabii unutmadan; sevgili Steve Nash hala ligde ve Lakers forması giyiyor... En azından evde, dolabında birkaç adet forma asılıdır. Efsane maalesef ligdeki son sezonunu oynayacak.

Çok kötü olmaya karşı direnen ancak en iyi gününde vasatın üstü olabilecek bir yapı var elde.

NBA'deki düzenin ve kuralların olduğu bir yapıda yukarı sıçramanın en iyi yolu dibe vurmak. Vasat olursanız hep vasat kalırsınız.

Hadi şimdi biraz da parkeye inelim...

Temmuz sonu itibariyle Lakers kadrosu:

Guardlar: Kobe Bryant, Jeremy Lin, Steve Nash, Xavier Henry, Jordan Clarkson

Forvetler: Julius Randle, Wes Johnson, Nick Young, Ed Davis

Pivotlar: Jordan Hill (aslında kendisi bir forvet), Robert Sacre

Geçen yılki takımın mantık dışı sakatlık serilerini yaşamasa biraz (çok az) daha iyi olabileceğini unutmayın. Bu takıma da o bağlamda bakacağım. Bu arada; Lakers trainer'ı Gary Vitti kulüpte ve ligde artık efsaneleşmiş bir isim. Ancak son iki yılda o kadar çok kas sakatlığı yaşandı ki, artık bazı yöntemlerini değiştirmesi gerekiyor olabilir. Ya da bu sakatlıklar gerçekten tesadüftür. Bilemiyorum.

2014 draftı son yıllarda gördüğümüz en derin sınıfa sahipti. Joel Embiid, Andrew Wiggins ve Jabari Parker saf yetenek olarak grubun geri kalanından ayrılsa da, 8-10 tane daha kaliteli oyuncu bulmak mümkündü. Lakers tercihini Julius Randle'dan yana kullandı. Ben aslında onlar için Marcus Smart'ı istiyordum. Çünkü Kobe'nin artık savunmadan enerjisini iyice çekeceğini varsayarsak, back-court'ta Smart gibi bir canavar epey iş yapardı. Ayrıca hücum yetenekleri çok keskin bir oyuncu olmayan Smart, liderlik etmek için topun elinde sürekli olmasına ihtiyac duymuyor. Kobe için harika bir tamamlayıcı olabilirdi. Celtics iyi bir oyuncu seçti.

Ancak Julius Randle da hayli iyi bir oyuncu. Belki bir Zach Randolph olmayabilir ama en kötü senaryoda bile önemli bir oyuncu olacağı aşikar. Wildcats ile tek sezonunda 15 sayı ve 10.4 ribaund ortalamaları tutturdu ve sezonun en fazla double-double yapan oyuncusu oldu. Bir NBA power forveti için biraz kısa olsa da 114 kiloluk gövdesiyle tam bir canavar ve fiziksel temasa bayılıyor. Daha 19 yaşında olduğunu unutmayın, ileride çok korkutucu bir adam olacak. Yaz liginde karşılaştığı rakiplerinden bir tanesi Randle için tren benzetmesi yapmıştı.

Randle tam anlamıyla eski tip bir power forvet. Çok atletik değil. Ancak gücüyle rakiplerini maç boyunca dövmekten keyif alan bir oyunu var. Sırtı dönük hücumu kuvvetli ve muazzam motorunu gücüyle birleştirince ortaya çok iyi bir ribauntçu çıkıyor.

Ama tabii ki oyununda her 19 yaşındaki oyuncu gibi eksikler ve geliştirmesi gereken yönler var.

Randle için geleneksel bir power forvet derken şunu da belirtmem lazım ki kendisi bir stretch 4 değil. Günümüz 4 numaraları için şut ve oyunu dışarıdan yönlendirebilmek en hayati özelliklerdendir ama Julius Randle dış şut konusunda sınıfta kalıyor. Kentucky'de oynadığı 40 maçta sadece 18 üç sayılık atış denedi ve bunlardan yalnızca 3 tanesinde isabet bulabildi. Şut Randle'ın kesinlikle güçlü yönlerinden biri değil.

Ancak Randle yayın gerisinde zaman geçirmeyi ve çalışmayı oldukça seviyor. Sezon boyunca ribaundu aldıktan sonra rakip alana dribblingle geçeceği pek çok sekans göreceğiz. Hatta bunların önemli bir bölümünde çembere drive ediyor da olacak. Topla dışarıda bu kadar vakit geçiren bir oyuncunun dış şutları bu kadar az denemesi aslında oyununun olgunluğunu gösteriyor. Julius Randle güçlü ve zayıf yönlerini gayet iyi bildiği için yapamayacağını bildiği şeyleri gereksizce zorlamıyor.

Yukarıdaki görselde sezonun önemli maçlarından birindeyiz. Kentucky ile Michigan State oynuyor. Julius Randle tepede topu almış. Karşısında Adreian Payne var. Bu arada kendisi artık bir Atlanta Hawk.


Julius Randle çembere drive etmeye çalışıyor. Payne'i geçmesi olası. Ancak sol forvette gördüğünüz James Young'ı savunan Gary Harris, Randle'ın drive'ına yardıma geliyor. Sahayı iyi okuyan ve top hakimiyetini kaybetmeyen Randle, boş pozisyondaki Young'ı besliyor ve Kentucky boş bir üçlük buluyor.

Bu, çok basit ve önemsiz bir özellik gibi duruyor. Aynı şeyi takımın ikinci tur draft seçimi guard Jordan Clarkson yaptığında burada kendisine yer veriyor olmayacağım. Ama bir uzunun bu tür özellikler göstermesi her zaman kayda değer bir durumdur. Hele ki 115 kg civarında bir cüssesi varsa.

Juliıs Randle, geçtiğimiz sezon Kentucky'nin en fazla asist yapan dördüncü oyuncusu ve en fazla asist yapan uzunuydu. Kendisi sahada olan bitene oldukça hakim ve oyunu yaşının ötesinde bir olgunluğa sahip.

Fakat tuhaf jump shot'ını geliştirmek için oldukça çalışması gerekiyor. Mevcut stiliyle iyi bir isabet oranı yakalaması zor. Bu yüzden Lakers staffı, Randle'ın şut mekaniği üzerine zaman harcamalı gelecek sezonlarda.

Julius Randle'ın şutu olan bir dört numaraya kıyasla nasıl bir iş çıkardığını görmek ve durumu daha iyi anlamak için iki görselimiz var:


Tablo bize Atlanta'nın ne kadar doğru bir oyuncu seçtiğini çok net bir şekilde gösteriyor. Payne, Mike Budenholzer'ın spacing ve dış şut merkezli düzeninde lige muhtemelen iyi bir giriş yapacak. Ancak aralarında üç buçuk yaş olduğunu ve Payne'in kolejdeki ilk iki sezonunda neredeyse üç sayı denemediğini de hatırlamakta fayda var. Randle bu alanda kendini geliştirebilir. Ancak işi kolay değil.

Julius Randle'ın oyunundaki en görkemli özelliklerden bir tanesi post-up oyunu. Muazzam ayak koordinasyonu ve müthiş bir sabrı var. Her pozisyonda en iyi atışı bulabilmek için oldukça iyi çalışıyor ve genelde doğru şutu buluyor.


Videoda da görebileceğiniz gibi gerçekten çok güçlü bir pota altı oyununa sahip. Ayak hareketlerini uzun zamandır pek çok oyuncuda görmemiştik. Kendisi bizi 90'lara götürecek bir bakıma.

Ancak NBA'de başarılı olamayacağını düşünenler de yok değil. Boyu kısa olduğu için rakip savunmacıların uzun kollarıyla pek çok atışını bozacağını düşünenler var. NCAA seviyesinde üstün fiziğiyle pota altını kısa olmasına rağmen domine edebiliyordu. Ancak NBA'de o fiziğe gelmesi için önünde biraz zaman var. Ve evet, uzun savunmacılar, yükseğe çıkan kollar Randle'ın pek çok atışını bozacak.

Kendisi temas alma konusunda oldukça başarılı. Şaşırtıcı bir şekilde temastan sonra üst gövdesi sanki hiçbir şeye değmemişçesine düzgün ve dengeli kalıyor. Ancak Randle buna rağmen elit bir bitirici değil. Zaman zaman çok iyi seriler yakalasa da bazen atışları tuhaf yerlere gidebiliyor. Bu bitirişler tamamen parmak ucu hassasiyetine bağlı olduğu için nasıl geliştirecek bilmiyorum. Üstelik ilk sezonlarında temaslardan sonra vücut dengesini kolejdeki kadar iyi koruyamayabilir. Ama ayak oyunlarını izlemek bazen bale izlemek kadar estetik olabiliyor.

Randle üst düzey bir takım savunmacısı değil. Bu konuda mesafe kat etmesi lazım. Ancak gücüyle rakiplerine bully edebiliyor ve onları çemberden uzaklaştırabiliyor.


Videolar niye kalitesiz oldu bilmiyorum. Yüklemeden önceki halleri çok iyiydi. Ama sitede bozuluyor. Çözüm konusunda yardımcı olabilen olursa çok makbule geçer.

Bu da aynı şekilde NBA'deki ilk yıllarında zorlanacağı şeylerden bir tanesi. Çünkü epey güçlü oyuncularla karşılaşıyor olacak.

İşin savunma patterni ve yardım kısmında alması gereken epey yol var Randle'ın. Ancak fiziğinden bekleyeceğinizden daha çabuk olan ayakları ve hareketliliği sayesinde "öğrenebilir" bir seviyede. Lakers, Byron Scott ile anlaşırken takıma savunma kültürü empoze edeceği inancı kafalarındaki ana motivlerden bir tanesiydi. Scott'un bu alanda neler yapabileceğini göreceğiz.

Julius Randle zaman içinde tam bir canavar olacak. Gücünü müthiş motorunun getirdiği enerji ve hareketlilikle birleştirdiği zamansa hayli önemli bir faktör olacak. Bu esnada şutuna biraz kafa yorması da lazım. Kendisinin bir süper yıldız olduğunu görmeyeceğiz. Ama pek çok coachun sahip olmak isteyeceği önemli bir oyuncu haline gelmesi büyü bir olasılık.

Lakers'ın pota altı rotasyonunu oluşturmak için yaptığı diğer adımlar, genel resme baktığımızda çarpık bir tablo çıkarıyor ortaya. Neredeyse her takas senaryosunda adı geçen ve yıllardır her an ayrılabilecekmiş gibi yaşayan Pau Gasol artık yok. Gasol'un yetenekleri ciddi bir şekilde aşınsa da ligin en zeki ve yetenekli uzunlarından bir tanesiydi. Ancak orada artık Carlos Boozer var. Bu yola neden girdiklerini anlamak, son yıllardaki diğer pek çok hareketlerini anlamak gibi oldukça güç. Yaptıkları Ed Davis hamlesiyle birlikte Julius Randle'ın gelişimi için ihtiyaç duyacağı süreden biraz kısmış olacaklar. Jordan Hill yıllık $9 milyonluk şaka gibi bir kontratla takımda kaldı. Ryan Kelly ile de uzattılar. Chirs Kaman ise MDA'in yarattığı depresyon sonrası kendine daha iyi bir takım buldu.

4-5 rotasyonu biraz değişik. Çok fazla süre almasını beklemediğimiz Ryan Kelly dışında sahayı açan bir tane bile uzun yok takımda. Ve tek gerçek pivotları Robert Sacre. Çember savunabilecek hiçbir oyuncuları yok.

Byron Scott basın toplantısında takıma savunma geleneği yerleştirmekten bahsetti. İyi bir savunma için ilk iki madde (pek çok element var gerçi ama) şunlardır: 1- Dışarıda baskı 2- Çemberi savunmak. Lakers ikisini de yapabilecek bir durumda değil.

Carlos Boozer, yerden yere vurulduğu sezonlardan sonra çok hırslı olduğunu söylüyor. Bu gazın ne kadar süreceğini göreceğiz ama ben pre-season'a biter diyorum. Kendisi aslında görece genç. Yeni sezonda 33 yaşında olacak. Ama kariyerinin en iyi sezonunu (21.1 sayı, 10.4 rb, 2.9 as, %55 FG) geçirdiği 26 yaşından beri rakamları ve sahadaki etkisi sürekli düşüyor. Bir zamanlar pota dibinde ligin en iyi bitiricilerinden biriydi ama o günlerin artık çok uzağında.

Boozer fiziksel olarak çok güçlü bir oyuncu ama gençliğinden beri vücut vücuda teması çok az yapıyor. İyi bir bire bir savunmacı değil. Çok çok kötü bir yardım savunmacısı. Sanırım Bleacher Report'ta şöyle bir şey okumuştum: "Boozer'dan yeni sezonda biraz sayı, birkaç ribaunt ve savunmada kaçırdığı pek çok rotasyon göreceğiz".

Geçtiğimiz sezon Boozer sahadayken Chicago 100 hücum başına 97.7 sayı üretirken, kenara geldiğinde bu rakam 102'nin üzerine çıkıyordu. Aynı şekilde savunmada Boozer ile 99.2 sayı yerlerken, Boozer kenarda olduğunda bu sayı 96'ya iniyordu.

Lakers, geçtiğimiz sezon ligin en kötü üçüncü savunmasına ve uzak ara en kötü çember savunmasına sahipti. Sezonu, pota dibinden en çok baskete izin veren takım olarak bitirdiler. İyi bir çember savunmacısı ya da blokçu olmasa da uzunluğuyla pozisyonları bozabilen Gasol artık yok ve bu yıl takıma dahil olan uzunlar; Randle, Boozer ve Davis bu konuda herhangi bir umut sunmuyor. Boozer'ın bu işlerden hiç anlamıyor oluşunu da Ed Davis için iyi bir çember savunmacısı demesinden anlıyoruz.

Carlos Boozer eski günlerinden çok uzak olsa da, hala vasatın üzerinde bir post-up oyununa sahip. Fakat en sevdiği yer olan sol block, Julius Randle'ın da favori noktalarından. Jeremy Lin'in en isabetli üç sayı attığı yer sol dip ve sakatlık dönüşü bol bol post-up oynaması beklenen Kobe'nin bu oyunlarda tercih ettiği yer yine sol block. Lakers'ta herkesin sevdiği yerde oynamasına izin verseler insanlık tarihinin en kötü spacing'i oluşur!

Boozer sahanın hiçbir bölgesinde lig ortalamasının üzerinde değil
Tüm bunları en iyi şekilde kurgulayıp, eldeki malzemeden optimum performansı çıkarma işi Byron Scott'a düşecek. Scott, basın toplantısında Jeremy Lin'in oyununu ne kadar beğendiğinden bahsetti. Onun penetrelerini, topu açık sahaya çıkarıp tempoyu kontrol edebiliyor oluşunu övdü.

Jeremy Lin oyundaki en iyi fundamentala sahip kısalardan biri değil. Bu yüzden müthiş bir handle'ı yok ve atletik savunmacılara karşı (ki ligin büyük bir bölümü demek oluyor bu grup) zorlanıyor. Ama çocuk çembere gitme konusunda gerçekten başarılı. Geçtiğimiz sezon aldığı sürede yaptığı drive'lar 48 dakikaya oranlandığında ligin en fazla penetre yapan 16. oyuncusuydu Jeremy Lin. Takımda Kobe dışında çembere gidebilen oyuncu olmadığını düşünürsek Lin bu alanda iyi bir eklenti olarak görünüyor. Lin, drive'ları üzerinden yüzde 58 ile şut atıyor ki bu gerçekten oldukça iyi bir oran. Dribbling ya da drive üzerinden şut atmak hiç öyle görünmese de oyundaki en zor işlerden biridir. Steph Curry'nin drive'larını yüzde 42, Manu Ginobili'nin ise yüzde 48 ile bitirdiğini göz önüne alırsak sanırım Lin'in başarısı daha iyi anlaşılıyor.

Lakers, iki yıl önce Steve Nash'i alıp, sezonun henüz başlarında Mike Brown'u kovmasını takiben Mike D'Antoni'yi aldıktan sonra iyi bir PnR takımı olmak istiyor gibi görünüyordu. Ancak işler bir türlü beklendiği gibi gitmedi. İkili oyunlar, modern hücum düzenlerinde önemli bir yer tutuyor. Geçtiğimiz sezonun en iyi hücumuna sahip dört takımı; Spurs, Heat, Clippers, Rockets, ikili oyunları ve devamında oluşabilecek çeşitliliği en iyi uygulayan takımlardandı.

Jeremy Lin, Lakers'a çembere gidebilme dışında ikili oyunlarda da çeşitlilik sunuyor.


Görsel, Jeremy Lin'in hücum alanını okumakta hayli iyi oluşunun kanıtlarından biri. Terrence Jones ile bir pick-and-roll oynuyorlar. Jones devrilirken üç Sixers savunmacısı Lin'in penetre yolu ve Jones'un çembere inişine odaklanmış durumda. Lin ise savunmanın tamamen göz ardı ettiği, ters forvette bekleyen Jordan Hamilton'u görüyor ve üç sayı geliyor.

Jeremy Lin'i kısıtlı bir oyuncu yapan ana özellik ise hiç kuşkusuz oyununun an ve pozisyon üzerinden şekillenen bir etkiye sahip olması. Yani topu eline alıp oyunu forse edebilen ve tüm takımı lead edebilen bir oyun kurucu değil. Zaten Kobe gibi topu daima domine eden bir SG yanında o tür bir oyun kurucuya ihtiyaç yok. Ben bu sebeple Lakers'ın kısa vadeyi düşünüyor olması halinde draftta seçebileceği en uygun oyuncunun yazının başlarında da kısaca bahsettiğim gibi Marcus Smart olduğunu düşünüyordum. Smart kötü şutu olan, ancak liderlik etmek için topa elinde her an ihtiyaç duymayan bir PG. En önemlisi ise muazzam bir motoru ve canavar gibi vücudu olan bir savaşçı. Kobe'nin savunma defolarını Smart ile iyi kapatabilirdi Lakers. Ancak Marcus Smart'ı onlardan bir sıra önce Celtics seçti. Lakers ise baştan beri sürekli Julius Randle'a olan ilgisini belirtiyordu ve front-office elemanları Celtics'in seçiminin ardından Randle'ın kendilerine kalmasına hayli sevinmiş göründü.

Lakers'ın bir lottery takımı olmasına isyan edebilecek tek bir oyuncu var kadrolarında: Kobe Bryant. 34 yaşında aşil tendonunu kopardı ve 35 yaşında dizinde küçük bir kırık yaşadı. Bu tür pis sakatlıkları yaşamak için hiç iyi yaşlar değil. Onun nasıl döneceği takımın nasıl bir karaktere sahip olacağının yegane göstergesi olacak. Yoksa Byron Scott ve savunma kültürü, Julius Randle, Jeremy Lin... Hepsi önemsiz ayrıntılar.

Kara Mamba harika yaşlandı gerçekten. Yarı ölümlü bedeni gerilemeye başladığında oyununu zirvede tutmak için doğru ayarlamaları yapabildi. Harika bir orta mesafeci haline gelişinden, repertuvarına sırtı dönük hücum eklemeye kadar pek çok silah edindi.

Kobe ile ilgili üstad Bill Simmons playbook'una başvuracağım.

Kobe 30 yrs: 26.8 ppg, 5.2 rpg, 4.9 apg, 46-35-85%, 6.9 FTA, 24.5 PER
Kobe 31 yrs: 27.0 ppg, 5.4 rpg, 5.0 apg, 45-33-81%, 7.4 FTA, 21.9 PER
Kobe 32 yrs: 25.3 ppg, 5.1 rpg, 4.7 apg, 45-32-83%, 7.1 FTA, 23.9 PER
Kobe 33 yrs: 27.9 ppg, 5.4 rpg, 4.6 apg, 43-30-85%, 6.6 FTA, 21.9 PER
Kobe 34 yrs: 27.3 ppg, 5.6 rpg, 6.0 apg, 46-32-84%, 6.7 FTA, 23.1 PER

Yukarıdaki tablo Kobe'nin 30 yaşına geldikten sonra nasıl rakamlar yakaladığını gösteriyor. Geçen sezonu kasten almadım, zira sağlıklı bir veri sunmuyor bize.

Kobe bu müthiş rakamları tuttururken en önemli ayarlamalarından birini enerjisi üzerinde yaptı. Savunmaya harcadığı enerjiyi kısarak, gücünü hücum için sakladı. Bunu her yıl artan bir ivmeyle yaptı. Önce her sezon seçildiği savunma beşi otoritelerin zeka seviyelerini sorgulamamıza sebep oldu. Sonra o beşe seçilmemeye başladı ve nihayetinde savunma kusurları herkesin yakaladığı bir durum haline gelmeye ve detay olmaktan uzaklaşmaya başladı.

Kobe ve stratosfere sığmayan egosunun sakatlık dönüşü iyi rakamlar yakalamak isteyeceğine kimsenin şüphesi yok. Ancak yıkıcı iki sakatlık geçirdikten sonra, 36 yaşında savunmadan daha da kısması hiçbirimizi şaşırtmayacak.

Lin ile oluşturacağı back-court ikilisi, ligde çok az oyuncunun karşısında kalabilecek bir guard ikilisi olacak gibi duruyor. Lakers'ın çember savunamayan uzunlarını da tabloya ekleyince geçen sezonun en kötü üçüncü savunmasının bu yıl elit bir hale bürünmesini beklemek ciddi bir hayalcilik olur. Geçen sezon çok olmasa da atan ama çok yiyen bir takımdı Lakers. Zaman zaman da olsa heyecan verebiliyordu. Bu yılsa muhtemelen yavaş oynayan, sıkıcı, iyimser bir tahminle geçen senekinden biraz daha az yiyecek bir Lakers izlememiz olası. Gary Vitti ve ekibinin şansı yaver gider ve son iki sezondaki trajik sakatlıklardan uzak kalabilirlerse muhtemelen playoff yarışının dışında, fakat lottery'de en iyi kombinasyona sahip olmanın uzağında olacaklar.

Ligde pek çok takım analitik düşünen ve istatistiği bir bilim olarak görn coachlarla iyi işler yapmaya başladı. Hawks, Gregg Popovich'in 17 yıl asistanlığını yapan Mike Budenholzer ile yenilikçi ve oldukça keyifli bir yapı kurdu. Bobcats/Hornets, Steve Clifford'u Lakers benchinden alıp sınırlı kadrosuna rağmen ligin heyecanlı takımlarından biri oldu. Celtics, şu iğrenç yapı içinde Butler'da efsaneleşen Brad Stevens ile gelecek için umutlu olabiliyor. Cavs, Dünya'nın en iyi oyuncusuyla şampiyon olmak için uğraşırken, NBA için kapalı kutu olsa da bizler için Dünya'nın en iyi coachlarından biri olan David Blatt ile çalışıyor olacak.

Lakers ise bu tür bir yenilik peşinde koşabileceği bir yazda, işini iyi yapan, süperstarı tarafından saygı gören, ama tavanı yukarıdaki isimlerin potansiyeli karşısında oldukça alçak bir coach ile çalışma yoluna gitti.

Bir dönemin mega yapısı, Clippers'ın gölgesinden bir süre daha kurtulamayacak gibi duruyor.

Clippers - Warriors: Game 5

Serinin en kritik maçı belki de... Bugüne dek playoff'larda 2-2'lik eşitliğin olduğu serilerde beşinci maçı kazanan takımların turu geçme oranı yüzde 83.

Andrew Bogut sağlamken dahi çok derin bir pota altı rotasyonu olmayan Golden State, Avustralyalı pivotun yokluğunda iyice zorlanıyor Clippers'ın atletik uzunlarına karşı. Geride kalan beş maçın tamamında en az bir uzun erken faul problemine girdi. Marreese Speights elinden geleni yapmaya çalışıyorsa da yeterince katkı sağlayamıyor. Warriors, Andre Iguodala ile imzaladıktan sonra lüks vergisine taşmamak için Jarrett Jack ve Carl Landry ile sözleşme uzatmamıştı. Sezonun en kritik yerinde ikisini de çok arıyorlar. Landry önemli bir ribauntçu değildi belki ama oyunu okuyabilen iyi bir pasör ve verimli bir orta mesafe şutörüydü. Clippers'ın sürekli yardım getiren savunması karşısında ekstra bir pasör uzun Warriors'un işine epey yarardı. Hatta şurada, aşağıda bir yerlerde Hilton Armstrong'un bir pozisyonluğuna o role evrildiğini ve bunun hücumu ne kadar rahatlattığına değinmiştim.

Warriors'ın normal sezondaki 15 top kaybı ortalaması Clippers serisindeki yenilgilerde 19'a yaklaştı. Clippers lig derakiplerini en fazla top kaybına zorlayan yedinci takım. Bu seride hücumu nefeslendirecek, topu kontrol edecek bir Jarrett Jack epey işlerine yarardı. Takıma katıldıklarından beri ne Crawford ne de Blake bu rolde başarılı olabildi.

Clippers savunmasının seri başından beri ilk amacı Steph Curry'nin topu elinden çıkarmasını sağlamak. Ona şut attırmadıktan sonra geriye kalan pek çok şeyi kabul edebilirler. Ama öncelikleri bu. Steph Curry çembere çok kolay gidebilen bir oyuncu olmadığından hücumda varyasyon yaratmak için kullandıkları en önemli şeylerin başında ikili oyunlar geliyor. Doc Rivers ise seri başından bu yana Curry'e gelen her perdelemede uzunu show-up'a gönderiyor. Bu şekilde Steph'in boşluk bulup şut atmasını ya da sahayı görebilmesini engellemek istiyorlar. Bu stratejiyle Curry'nin normal sezonda 3.8 olan top kaybı ortalamasını playoff'ta 4.4'e çıkarmayı, maç başına yaklaşık 18 olan şut deneme miktarını ise 15'e düşürmeyi başardılar. 

Beşinci maçta ise Mark Jackson, Steph Curry'i kullanma şeklinde uyarlama yaptı. Hücumu organize etme görevini Iguodala'ya yükledi ve Curry'i topsuz kullanmayı tercih etti. Bu şekilde ona getirilecek ikili sıkıştırmaların hücum organizasyonlarını bozmasına engel olmayı amaçladı. Ancak Curry iki numara gibi oynadığında biraz pasif kaldı. Üçüncü çeyreğin son iki dakikasına kadar sadece 4 şut kullanmıştı. Oyunu da sadece 10 şutla bitirdi. Bürünmesi gereken rolün bundan çok daha fazlası olduğunu biliyoruz.

Maç içinde Steph Curry'i o ikili sıkıştırmalardan kurtarmak için harika bir oyun oynadı Golden State. Bariz bir şekilde çizilmiş ve çalışılmış bir sete benziyordu yaptıkları. Ama bir daha tekrarlamamaları kafamı karıştırdı.


Görsel biraz karman çorman gelebilir. Açıklayayım...

Her renk farklı bir oyuncuyu işaret ediyor. Kırmızı sadece Draymond Green'i anlatıyor. Aynı şekilde sarı rengi Harrison Barnes, beyazı da Blake Griffin için kullandım.

Draymond Green boyalı alandan yukarıya gelip Stephen Curry'e perdeleme yapacak. Green'i savunan oyuncu Blake Griffin. Ancak Curry'e gitmeden önce aşağıda küçük bir oyun var; kafa karıştırmak için. Barnes, Green'i Blake Griffin'e yapacağı perdelemeyle yukarıya çıkarmaya çalışacak. 

Burada Clippers savunmasının çabuk reaksiyon göstermesi lazım. Eğer Barnes iyi bir perdeleme yapıp Griffin'i aşağıda tutarsa anında switch yapmaları ve Hidayet Türkoğlu'nun Green ile yukarı koşması gerekiyor.


Clippers savunması uyanamadı.

Draymond Green yukarı çıkarken Barnes'ın perdelemesine takılan Griffin ona yetişemiyor. Hedo kendi adamında kalmayı tercih etti. Şuta kalkan Curry ile ona show-up'a gelmeye çalışan Griffin arasında okla da belirtildiği gibi epey mesafe var.

Bu şekilde Steph Curry seri boyunca PnR çıkışlarında ender bulduğu bir şeyi yapıp boş şut atabildi. Atış esnasında Darren Collison'un da faulü vardı. 4 sayılık bir oyun. Hatta Kevin Harlan'ın dediği gibi: "KABOOM!"

Ama söylediğim gibi benzer şeyleri pek kullanmadı maç boyunca Golden State. Hoşuma gitmedi.

Her Yere Double

Steph Curry'i önemli bölümlerde topsuz kullandılar dediğim gibi. Hem onu, hem de topsuz oynayan diğer şutör Klay Thompson'u şut bulmaları için forvetlere çıkaran pin-down screen'ler de çok aşağıdaydı. Şut bulamayıp ortaya drive ettiklerinde çembere çok yakındılar ve önlerinde hep iki uzun oldu. Bu da şutları bozdu.

Orada zaten DeAndre Jordan rakipleri sürekli püskürtüyor.. DJ için harika bir seri oluyor. Normal sezonda 2.5 olan blok ortalaması GSW serisinde 4.2'ye yükseldi. Sayı, ribaunt ve asist ortalamalarının tamamı az da olsa arttı. Ama en önemlisi normal sezonda yüzde 43 olan serbest atış yüzdesi playoff'ta 55'i gördü. Hack-A-DeAndre stratejsine karşı en kötü ihtimalle bu oranlarda kalması önemli. Çünkü pozisyon başına en az 1 sayı demek bu. Doc Rivers böyle dakikalarda onu sahada tutabilir hiç değilse.

Bu arada coach Rivers pin-down screen'lerden çıkıp top alan oyuncuları da tıpkı ikili oyunlarda yaptığı gibi uzunlarıyla takip ettiriyor. Steph Curry ve Klay Thompson'u soğutmak Golden State'i mağlup etmek için ilk stratejiniz olmalı zaten. Uzunlar toplu oyuncuya yardıma gittiğinde arkada David Lee ve Draymond Green gibi orta mesafe şutu olan isimleri riske ediyorlar ama hem bu strateji şu ana kadar işe yaradı, hem de bu isimlerin getirdiği riskleri tarttığınızda daha yoğun önlem almaya karar vereceğiniz adamlara öncelik veriyor Rivers.

Haydi...

Atlanta, Indiana'yı Eleme Noktasına Nasıl Geldi?

Pick & Roll, Pick & Pop ve Şut.

Bitti!

Show-Up 101 With Dwight Howard

26 yaşındayım. Çocukluğumdan beri NBA izliyorum. Böyle bir playoff başlangıcı hatırlamıyorum. Hadi beni geçin. Kaan Kural benzer bir şey yazdı geçen gün: "25 yıldır NBA izliyorum, böyle bir ilk tur görmedim."

Bazı maçları tekrar tekrar izleyesi geliyor insanın. Bayıldığım iki takımdan Portland 3-1 önde. Golden State 2-2 yaptı. Keyfime diyecek yok pek. Detaya girmeyeceğim. Vaktim yok. Birazdan Cosmos var, sabah da maçlar. Uyku lazım.

Serinin -sanırım- ilk maçından sonra bir şeyler karalarken Dwight Howard'ın PnR savunması zaaflarından bahsetmiştim. Bel ameliyatından beri maalesef epey değiniyorum bu konuya.

Genelde çok az ikili oyunda yukarıya çıkar Dwight Howard. Hiç huyu değil artık. Ama muhtemelen Damian Lillard üzerinden şekillenen Portland pick & roll'larına karşı biraz show-up yapması için tembihlenmiş. Perdelere genelde çıkmayı yeğledi 4. maçta. Sorunlar da beraberinde geldi.

Hakkını yemeyeyim; bayağıdır görmediğimiz kadar başarılı iki show-up yaptı bu maç. O hücumların ikisinde de sayıya veya herhangi olumlu bir üretime izin vermedi.

Ama başarısız olduğu ve kolay baskete izin verdiği denemeler de yok değildi.

Bir tane örnekle göstereceğim.


Basit bir ikili oyun. Ama Reggie Miller'ın da maç içinde Portland'ın oynadığı bir PnR sonrası dediği gibi "kitaptaki en eski numara."

LaMarcus Aldridge, Damian Lillard'a perdelemeye geliyor. Ama oyunun oynandığı standard yerin biraz uzağı. Dwight Howard'ın ne alışık olduğu ne de sevdiği bir mesafe.

Damian Lillard perdelemeden çıktı.

Dwight Howard yardıma gelmişti ama vücudunu dokunduramadı bile neredeyse. Lillard araba gibi geçiyor. LaMarcus Aldridge de çembere yönelmeye başlayacak hemen şimdi.

İkisinin de önünde epey boş bir çalışma alanı ve sayı bulmak için birçok olasılık var.

Lillard elbow'a geliyor. Pat Beverley hemen yetişti. Ama Aldridge bomboş.

Dwight Howard ise daha ancak hareketlenebiliyor. LMA'e yetişmesi olanaksız.

Lillard çembere devrilen Aldridge'e top indirecek ve iki sayı gelecek. Maçın bitimine 3 dakikadan az bir süre kalmışken fark 5 sayıya çıkıyor. Bunu yeme lüksünüz pek yok.

Bu harika seriden minik bir pozisyon göstermek istedim. Dwight Howard hala iyi işler yapabiliyorsa da medyada Superman benzetmesini artık çok görmüyor olmamızın bir sebebi var.

LaMacus Aldridge de iyice Steven Gerrard oldu gidiyor Portland için. Önemli bir lider oldu yaşı ilerlerken. Sahada her şeyi yapıyor, her yere yetişiyor. #Respect

Bazı seriler 7 maç değil de 13 maç falan olsa hayat daha güzel olabilir!

Bu gece Mavericks - Spurs var... Çıldırmalı...

Hawks'ın Pacers Savunmasına Karşı Stratejisi


Selam...

Playoff'ta çok karşılaşır olduk. Ama hayat güzel, maçlar güzel. Umarım benim ritmim de böyle devam eder.

Bu gece Indiana ile Atlanta serinin ikinci maçına çıkıyor. Oldukça heyecanlı herkes. Atlanta ilk maçta rakibini tamamen düzen dışına iterek galip gelmişti. Bu akşam Pacers'ın nasıl bir ayarlama yapacağı merak konusu. Şehirden 0-2 ile ayrılmaları kimseyi şaşırtmayacak ilk maçta olanlardan sonra. Birazdan bu mevzuya bakacağız.


Indiana tam bir 90'lar takımı. Oyunu set hücumuna tıkayıp yarı sahada sizi dövüyorlar. Hücumlarında çokça post-up, bol pas ve görece az penetre var. Tempoyu çok artırmamaya, rakibi koşturmamaya çalışıyorlar. Oyunu yarı alana yıktıkları zamansa rakibe alacak nefes bırakmıyorlar.

Ama ilk maçta işler epey değişti. Hawks'ın tamamı dış şut tehdidi getiren beşi Pacers'ı düzenden tamamiyle çıkardı. Heat'i bile neredeyse kendi düzenine uydurup elemenin eşiğine gelen Indiana, tüm savunma kurgusunu kaybetti Hawks'a karşı.

Pacers takım halinde iyi savunma yapan bir ekip. Arkadaki adam kaymaları çok iyi. Takım genelde birbirine görünmez bir şekilde bağlıymışçasına savunma yapıyor. En arkadaki güvenceleri ise kaleci Roy Hibbert. Rakip oyuncu daha çembere hareketlenmeden Hibbert'ı gördüğü anda vazgeçiyor oraya gitmekten. 

Peki Roy Hibbert'ı oradan çıkarırsanız nolur? 

Hawks tamamı şutörlü beşiyle Hibbert'ın ve pota altındaki partneri David West'in oradan çıkarılırsa neler olacağını gösterdi bize ilk maçta. Pero Antic ve Paul Millsap, maçın çok büyük bölümünde yayın gerisinde oynadı ve savunmacılarını dışarıya çekerek boyalı alanı kısaların saldırısı için boşaltmaya çalıştı. İnanın ilk dört dakika boyunca Antic'in üç sayı içine adım attığını görmedim.


Atlanta daha maçın hemen başında niyetini gösterdi Pacers karşısında: Biz sizin uzunlarınızı dışarı çıkaracağız ve savunmanızın kurgusunu bozacağız.

Görselde Pero Antic üç sayı çizgisinin gerisinde ve Hibbert onun boş şut atmasına izin vermemek için kendisine yakın. Millsap ise Jeff Teague'e perdelemeye geliyor ve David West hemen arkada pozisyonu takip ediyor. Indiana'nın iki uzunu da çemberden uzak. Teague oradaki boşluğa saldıracak ve hiçbir engelle karşılaşmayacak.


İşte böyle.

David West savunma hatası yapıyor, kabul. Ligin en heybetli çember savunucularından Roy Hibbert potanın yakınlarında bile değil. Pero Antic'in müsait atış bulmasını engellemek için dışarıda.

Bir örnek daha...


Yine çok benzer bir pozisyon. Indiana maça kötü başladıktan sonra Roy Hibbert'ın savunmadaki eşleşmesi değiştirilmiş ve şu anda Millsap üstünde. Ama onun da şut tehdidi var ve Hibbert yine çembere yaklaşamıyor.

Yukarıdaki oyun bu kez farklı uzunun perdelemesiyle aynen tekrar ediyor. Perdeyi yapan kişi bu kez Antic. Onun savunmacısı Luis Scola da pozisyonu takip etmek için çemberin uzağında. Yani içerisi yine bomboş.

Teague bu kanalı da iyi görüp oraya saldırıyor.


Yine çok kolay bir turnike.

Roy Hibbert, Millsap'i bırakamdığından çemberi savunamıyor. Pacers boyalı alanına hücüm etmek yine çok kolay. Evet. Yıllardır en güçlü olduklara yere rahatlıkla girip çıkabiliyor şu anda Hawks.


Stratejiyi değiştirelim. Hibbert yardım savunmasına gitsin. Bir de öyle deneyelim hacı!


Hibbert savunmadaki aslî görevlerini yapamadı şu ana kadar. Çünkü hep şut riski var kendi adamını bıraktığında. Ama gördük ki böyle olmuyor. Biraz da her zamanki işlerini yapmaya çalışsın.


Yukarıdaki örnekten daha önce oynanmış bir pozisyon. Ama minik bir kurgulama yaptım örnekleri ayrıştırmak adına. Bunu daha geç gösteriyorum.

Paul Millsap sol forvette bire bir oynuyor Scola ile. Pero Antic yine dışarıya açılıyor gördüğünüz gibi. Millsap çembere giderken Roy Hibbert ya oraya yardıma gelip Antic'in şutunu riske edecek, ya da adamı üzerinde kalıp Millsap ile Scola'yı bire bir bırakacak.

Millsap başlıyor hareket dostlar.


Hoppaa...

Hibbert başka pek çok takıma karşı işe yarayacak şeyi yaptı. Diğer pek çok pivotu savunduğunda ona yapması tembihlenen hamleyi uyguladı ve Millsap'in drive'ına yardıma gidip orayı tıkadı. Ama Millsarp topu dışarıya çıkarıyor ve Antic bomboş pozisyonda üçlük atıyor.

İşler iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Hibbert'ın da kafası karışık. "Tekrarı izleyeceğiz ve savunmada zayıf halka olup olmadığımı göreceğiz." dedi geçtiğimiz gün. Kariyerinde ender yaşadığı türden bir paradoks.

Indiana, Miami Heat dahil herkese karşı kendi basketbolunu oynadı ve rakiplerine kendi istediklerini dikte etmeye çalıştı. Ama şimdi ciddi de bir karşıt görüş doğdu Pacers acaba kısa beşe dönmeli mi Hawks ile eşleşebilmek için diye. Konuyla ilgili ESPN de bir şeyler derlemişti bugün.


Herkes mi şutör abi bu takımda!?


Atlanta pota altı ikililerini değiştirdiği zaman işler değişebiliyor tabii. Takımın üçüncü uzunu Elton Brand (kendisi tam 20 dakika oynadı ilk maçta) hiçbir şut tehdidi getiremiyor ve sahayı açamıyor. Onun yanına bazen Mike Scott'u koyuyorlar. Brand'e göre daha iyi ama Millsap ve Antic sahadayken yaptıklarından mahrum kalıyor Atlanta.


Shelvin Mack dip çizgiden çembere gidiyor. Ama hemen yakınında Elton Brand olduğu için Ian Mahinmi onun üzerine çıkmak zorunda değil. Mack'in girdiği koridoru savunuyor. Brand dışarı çıkmayacak (çıksa da ciddi bir tehlike yaratmıyor) ve Mahinmi'yi yerinden oynatamayacaklar.

Benzer bir durum Luis Scola için de geçerli. Göreceli olsa da.


Mack içeriye girdi ama iki uzun üzerinde. Topu çembere atamadı çünkü potayı göstermediler. Doğru eli de bulamadı çünkü yeterince çalışma imkanı kalmadı kendisine. Ama Elton Brand yerinde Antic ya da Millsap olsaydı Mahinmi (veya o rotasyonda sahada olacak Roy Hibbert) oralarda dolaşamayacaktı.



Şutör uzunların sayısını azalttığınızda Pacers savunmasının performansının nasıl arttığına ilişkin bir örnek daha.

Millsap savunmacısını dirbblingle geçip çembere gitmeye çalışıyor. Ancak yine Elton Brand oralarda. Onu savunan Luis Scola, Millsap'ın drive'ı kesmekle Brand üzerinde kalmak arasında.

Arjantinli doğru tercihi yapacak.


Burada Millsap'in de hatalı olduğunu kabul edeceğim. ama savunmanın doğru iş yaptığını da söylemem lazım.

Şimdi Millsap, Mahinmi'yi geçti ve çembere gidiyor. Ama Brand dışarıya açılmadığı için Scola'yı yerinden oynatamadı. Scola sadece bir metre sola kayıp Millsap'in pentre yoluna çıktı ve burada yaptığı başarılı yardım savunmasıyla rakibine top kaybettiriyor.

Soru işareti olan yerde aradığımız adam boyalı alan civarında kuru kalabalık yapıyor.  Pero Antic olsa soru işaretinde olacaktı. Scola ona gelse Millsap çembere rahat gidecekti. Yok, Arjantinli yerinde kalsa yine boş üçlük yoldaydı.

Çok görsel kullandım. Umarım sıkılmadınız. İlk maç keyifliydi. Bu geceki maç da muhtemelen son derece iyi olacak. Indiana'nın savunmada yapacağı ayarlamaları merakla bekliyorum. Roy Hibbert, "Daha iyi tutmamız gereken birkaç adam var." demişti. Bu kadar kolay mı göreceğiz. Mike Budenholzer'ın repertuvarı da hiç fena değil!

Sanıyorum kazanan yine biz fanlar olacak.

İyi seyirler.

İso out!

Doc Rivers'ın Steph Curry Stratejisi + Houston ve Portland


Herkese merhaba...

2014 playoff'larının ilk maçları geride kaldı ve oldukça keyifli eşleşmeler izliyoruz. Golden State, savunmanın en önemli oyuncusu Andrew Bogut'tan yoksun çıktığı maçta Clippers'ı yenip saha avantajını eline geçirmeyi başardı. Doc Rivers, tartışmasız şekilde ligin en iyi coachlarından bir tanesi. Steph Curry'e nasıl önlem alacağını merak ediyordum. Takımda rakibini kilitleyecek bir dış savunmacı olmadığından (bkz: Pat Beverley. Birazdan geleceğiz.) Curry'i yavaşlatmak için takım halinde bir şey yapmaları gerekiyordu.

GSW, çembere çok fazla drive eden bir takım değil. Genelde pozisyonlarını pas açıları üzerinden hazırlamayı, pin-down screen'lerden çıkan kısalara şut yaratmayı seviyorlar. Takımın çembere en fazla penetre eden oyuncusu David Lee. Oyun kurucu Steph Curry ise ligde en çok drive eden ancak 52'nci isim. Ve takımın bu alanda ikincisi. Yani Curry'i yavaşlatmak için onun çembere gidiş yollarını kesmeye lüzum yok. Doc Rivers'ın yapmak istediği (özelinde de başarılı olduğu) şey ise topu Curry'nin elinden çıkartmak ve uygun atış bulmasını engellemekti. 

Nitekim bunu başardı da Clippers. Normal sezon ortalamaları 24 sayı, yüzde 47 saha içi isabet ve 3.8 top kaybı olan Curry, Doc Rivers'ın kurguladığı strateji karşısında 6/16 şut isabetiyle 17 sayıda kaldı (normal sezona göre 8 dk fazla oynamasına rağmen) ve tam 7 defa top kaybetti.

Warriors hücumunda perdelerden dolaşıp forvetten dışarı şut en çok çıkan isim Klay Thompson. Steph Curry daha ziyade top elindeyken bir şeyler üretmeye çalışıyor. Ve ikili oyunlar Golden State hücumunda kritik yer tutuyor. Doc Rivers ise tüm ikili oyunlarda Curry'nin üzerine ikili sıkıştırma getirerek yıldız oyuncunun topu elinden çıkarmasını sağlamaya çalıştı. Savunmacısı da hiçbir perdelemenin aşağısından dolaşmadı ki Curry'e şut atmak için saniyenin onda biri bile kalmasın. Genelde bunda başarılı oldu da Clippers. Peki Warriors buna rağmen nasıl kazandı?

Dilerseniz birkaç örneğe bakalım...

Steph Curry, Marreese Speights'in perdelemesinden çıkıyor. Chris Paul perdelemeyi üstten dolaşacak. Alttan gitmesi Curry'nin gözünüzü kırpana kadar üç sayıyı göndermesi demek. Paul üstten dolaşırken Glen Davis de hiç uzaklarda değil. Speights ile ilgilenmeyecek. Tek odağı Steph Curry.

Steph'e show-up'a çıkıyor.


1 numara Chris Paul. 2 numara Glen Davis... 

Speights içeriye devrilirken Glen Davis, Curry'e show-up'a gitti. Koca cüssesiyle Güneş ışınlarını bile Curry'e ulaştırmamaya çalışıyor. Chris Paul geride kaldı. Ama üç sayıyı vermediler. 

Clippers'ın maç boyunca ana planı buydu. Steph Curry şut atmasın da diğerleri (neredeyse) ne yaparsa yapsın. Başka herkesi riske edebilirlerdi ama Curry'i asla.

Şimdi perdeye giden uzunun savunucusu (Glen Davis) adamını bırakınca Clips risk almış oldu. Eğer Curry topu oradan çıkarabilirse savunmaya karşı bir kişi fazla kalacak Warriors hücumu.

Hilton Armstrong akıllıca faul çizgisine, Curry'nin pas atabileceği iki noktadan birisine çıkıyor. Diğeri Klay Thompson. Ona atarsa hiçbir şey olmaz, hatta Davis pozisyonunu geri alır.

Bu arada Andrew Bogut ve Festus Ezeli sakat olmasa Armstrong muhtemelen konforlu kanepesindeydi maç vakti.


Steph Curry doğru işi yapıp faul çizgisine çıkan Hilton Armstrong'a indirdi topu. Bu arada tamamen bu pozisyondan bağımsız konuşuyorum; Curry'nin oyunu okuma ve pas yetilerinin iyi olmadığını söyleyen dostlarım var: "Not cool bro!"

Clippers savunması bir kişi eksik. Glen Davis geriye doğru hareketlendi ama iki meridyen arası mesafe var. Chris Paul da olması gerektiği gibi Curry'nin başında.

Şu anda savunmada DeAndre Jordan'ın önünde iki seçenek var. Ya geride kalıp Armstrong'un -çok da olası olmayan- şutunu ya da çembere drive'ını riske edip aşağıda kalacak. Ya da onun üretim yapmasını engellemek için yukarı çıkıp çembere hareketlenmek üzere olan Speights'i bomboş bırakacak.

J.J. Redick de bir yere kadar gelebiliyor rotasyona. Zira onun adamı Harrison Barnes. Top ona gelirse muhtemel bir üç sayı yerler.


Jordan yarım daire içinde kalıp teması riske etmek istemedi ve yukarı çıktı. Seri boyunca sakatlık ya da faul problemleri dışında pek süre alması beklenmeyen -ki bu maçta da sahada kaldığı süre 2:09- Hilton Armstrong topu çok güzel bir şekilde pota altında indirerek Maereese Speights'in bomboş bir smaç yapmasını sağladı.

Golden State Warriors özellikle pota altında fiziksel handikaplara sahip olsa da, kadrodaki pek çok oyuncunun hayli iyi ya da ortalama üzeri pasörler olması sayesinde rakip savunmalar sertlikle onları dışarı püskürttüğünde bile doğru eli bulabiliyor. Chris Paul, Rajon Rondo, vs. türevi saf bir oyun kurucuları olmadan ligin en fazla asist yapan takımlarından biri olmaları da bu yüzden sürpriz değil.

İlk maçta genelde oyunu dikte edenin Clippers olduğunu, Warriors'ın ise 2009 Lakers vari küçük patlamalarla dengeyi sürekli değiştirdiğini gördük. O yılki Lakers gibi, veya Warriors, Trail Blazers gibi doğru pas açıları kurgulayarak hücum etmeye çalışan takımlar için en önemli faktör topun enerji bulması. Başka bir değişle doğru pas trafiğini devamlı yapabilmek.

Bunun için en az bir pasör uzun olması şart. Eğer iç dış dengesi sağlanamaz ve savunmalar tek bir alana odaklanabilirse geçmiş olsun. Takımda bu trafiği sağlayacak bir ya da birkaç 4-5 numara olmasaydı, başta Curry olmak üzere tüm takımın üretimi azalırdı.

Golden State adına neyse ki David Lee gibi harika bir adam var. Lee pek çok uzunda olmayan pas yeteneği ve saha görüşü sayesinde işleri genelde kolaya indirgemeyi başarıyor.


Yine bir Warriors ikili oyunu...

Bu kez perdelemeye gelen isim David Lee. Onu savunan isim Danny Granger. 

Neredeyse orta sahadayız ama Chris Paul boşluk bırakmamak için perdelemenin üstünden geçiyor yine. Doc Rivers epey bir tembihlemiş maç öncesi.

David Lee perdelemeden sonra dışarı açılacak (daha ne dışarısı gerçi, zaten orta sahadayız) ve Granger Curry'e ikili sışıtırmaya gideceğinden boş kalacak.


İşler Golden State'in istediği gibi gitti. Curry top kontrolünü kaybetmedi. Chris Paul yine baskıya çıkmadı. Danny Granger ise kısa bir show-up'tan sonra geriye dönmeye çalışıyor. Ama artık çoktan gecikti işler. Warriors yine +1 ile hücum edecek.

David Lee şut menizlinin biraz dışında. Bir ya da birkaç adım içeriye gidip şut atabilir. Çok akıllıca olmasa da (Jordan, malum) çembere gitmeye çalışabilir. Ancak dribbling ile ortaya yöneldiği anda Clippers savunmasını ciddi bir tehlike bekliyor. Lee'nin bir göz yaşı damlası bırakması ihtimaline karşı DeAndre Jordan oraya çıkarsa Speights pota altında yine bomboş kalacak. Jordan öne çıktığında J.J. Redick rotasyona gelirse de dışarıda Draymond Green açık kalacak.

Bakıyoruz...

De Andre Jordan çembere gitmeye izin vermiyor. Yol kesti! Speights boş kalacak ama J.J. Redick, Jordan'ın rotasyonuna gelerek orayı kapattı.

Warriors +1 hücum ediyordu. Savunmanın dengesi bozuldu bir defa. İlla bir adam boş kalacak. Redick pota altını kapatmaya gidince (Ki kesinlikle doğru. Bomboş bir smaç yiyeceğinize boş da olsa bir üçlüğü riske etmeyi tercih edersiniz.) Green dışarıda müsait duruma geldi. David Lee her yere hakim zaten. Orayı görmemesine imkan yok. Nitekim Draymond Green bomboş bir şut kullanacak şimdi.

Sonuçta bu bir savunma hatası değil. Göze alınan bir risk. Doc Rivers tonunu çok net gösterdi: Ne pahasına olursa olsun topu Steph Curry'nin elinden çıkarmaya zorlayacak, onun pası üzerinden gelişen hücumlarda savunma pozisyonlarını toparlamaya çalışacak ve/veya şutları riske edecek.

Şu ana kadar izlediğimiz maçlar içinde en güzel iki maçtan biriydi bence Clippers - Warriors. Serinin harika geçeceğine şüphe yok.

Şimdi diğer harika maça geçiyorum. Birkaç minik notum daha var.


Houston - Portland

Uykusuz kalmaya değecek müthiş bir maç izledik bu sabah. Benim de kafamdaki tahminler 0/2 oldu bu eşleşmeler özelinde. İlk maçlarda Clippers ve Rockets tahmin ediyor tam tersini diliyordum. Güzel oldu, sevindim.

Neyse...

Patrick Beverley istisnasız her coachun takımında isteyeceği bir oyuncu. Maç boyunca Damian Lillard gibi bir adamın ciğerlerine giden oksijen miktarını bile kısıtladı. Burada da GSW için geçerli olan duruma benzer bir takım özellikler var. Gerçi tam Stephen Curry'nin tam aksine bu takımın oyun kurucusu Damian Lillard ligde çembere en çok drive eden beşinci oyuncu. Ama ondan sonrası nispeten statik kalıyor. Takımın en çok drive eden ikinci oyuncusu Mo Williams 100 küsürüncü. Takımın hücumda Kobe, Wade, Harden düzeyinde bir yaratıcısı yok. Portland da tıpkı yukarılarda değindiğim şekilde doğru pas açılarını kurgulayarak hücum etmeyi seven, topun aldığı enerjiyle, işleri doğru yapmanın verdiği coşkuyla oynayan bir takım. O yüzden onları rahatsız etmek, agresif savunmayla yayın dışına itmek düzenlerini bozmak adına önemli. Bunu Pat Beverley büyük bölümlerde yaptı Lillard'a karşı. Bu sekanslarda Houston kontrolü hep ele geçirdi ama Portland pas oyununu ne zaman kurgulayabildi, o zaman da rüzgar anında yön değiştirdi.

Houston önde iyi bir baskı uyguluyor, tamam çok güzel de, hiç beklenmedik yerden takıma darbe geliyor: Dwight Howard'ın tembel ikili oyun savunması.

Yine PnR örneği vereceğim. Ne yapayım arkadaş, seviyorum. Çok önemli çünkü. İkili oyunları iyi oynayamayanların halini görmek isteyenler için nba.com/standings.

"Ligin dibindekiler hep bunlaaaarrrrr. İşte buuuuu Mike Brooown zihniyetiiiiiiiii... Hüüeeevvyyyy"


Dwight Howard'ın Superman günlerinin artık mazi olduğu tartışmaya açık olmayan bir durum. Aslında kariyerini bel fıtığı öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmak epey mantıklı. Hala çok iyi bir atlet olsa da hem eski haliyle alakası yok, hem de artık mümkün olduğunda az hareket etmeye çalışıyor parke üzerinde. Hele eskiden olduğu gibi tepeye çıkmasını beklemek büyük hayalcilik. Lakers onu aldığında Mike Brown şöyle demişti: "Ligde en iyi ayaklara sahip uzunlardan biri. Savunmada çok işimize yarayacak."

(Yaramadı)

Adam basketbolun en kötü ikili oyun savunmacılarından biri olan Andrew Bynum ile bir sezon geçirmiş. Eline Howard geliyor. Bayram etmesi normal. Ama Howard o Nisan ayında geçirdiği ameliyattan beri başka bir adam. Hem atletizmi aşındı, hem de motoru eskisi gibi çalışmıyor.

Adamımız Nicolas Batum burada. Beverley, Lillard'ı darlamış olsa gerek. Thomas Robinson perdelemeye geliyor. Ama Dwight Howard o kadar aşağı da ki, Parsons üstten dolanınca savunmada kendi kendisini ikiye bir bırakacak şimdi. Bunun benzerini Tim Duncan yapıyor. Ama o da yapsın bir zahmet bu yaşta. Howard daha 28 yaşında.


Thomas Robinson epey güçlü bir perdeleme yapıp Batum'u epey rahat bir duruma soktu.

T-Rob devriliyor. Parsons recover etmeye çalışıyor pozisyonunu ama çok uzakta kaldı. Batum ise topla çembere doğru iniyor ama acelesi yok, gerek de yok. Oradaki ufak alanda minik bir ikiye bir oluştu. Batum'un birden fazla seçeneği var; şut atmak, çembere gitmek, devrilen Robinson'a pas vermek.

Çembere gitmek çok iyi bir fikir olmayabilir. Howard hala epey can acıtıyor. Şut atmayacak. Sabredip doğru yerde pası indiricek Robinson'a. T-Rob da uçuşa geçecek. Smaç denemesi başarısız ama faul. İki atış var...

Bu iki takım da birbirlerine epey yakın. Bize sabah işe/okula gitmeden harika bir şölen sundular. Damian Lillard yaşına göre inanılmaz olgun ve sakin bir oyuncu. LaMarcus Aldridge'in tarihî gecesinde son sözü o söyledi.

Ama yol daha çok uzun. Keyfini sürmeli...

İso out!

Euroleague Üzerinden NBA Playoff'ları

Selam herkese... Neredeyse bir yıldır yazı yazmamışım. İşler epey yoğun. Çok fırsat olmuyor. İyi maçları genelde sabah işe gitmeden izliyorum LP sayesinde. Akşamlarıysa bazen özetlere bakıyorum ama yazmaya pek fırsat olmuyor. Commitmentlarımın olduğu, ücretsiz yazdığım yerli/yabancı bazı siteler vardı ki oradaki arkadaşlara denk gelsem Atla Gel Şaban'da alacaklı esnafın önünden geçen Kemal Sunal gibi olurum.

Yılın en güzel dönemi geldi. NBA playoff'ları başlıyor ve kafayı yemeye saatler kaldı. Ama bahsetmezsem olmaz; Euroleague çeyrek finalleri gerçekten çok keyifli geçiyor. Avrupa basketbolunun sağdık fanlarından değilim. Burada oynanan oyun görece sönük ve sıkıcı geliyor. Ama Salı gününden beri aldığım keyfi anlatmam zor. ULEB'in takım ve maç sayısını azaltmaya çalışır, nicelikten ziyade niteliğe önem verirse, yetenekli oyuncularını daha A takım seviyesinde oynatamadan kaybeden Avrupa basketboluna bir nebze de olsa kalite getirebilir.

Avrupa'daki basketbolun gittiği yön:

Hayatta her iş alanında olduğu gibi spor dallarında da belli dönemlerde işe yarayan, öncülerin deneyleriyle evrilen bazı trendler var. Başarılı olmak, iyi takımlar kurmak için rekabeti ve değişimi iyi takip etmeli, gidilen yönü iyi okumalısınız. Yoksa Efes Pilsen gibi muhteşem bir takımken, bir anda kendinizi konvoyun en gerilerinde kalmış, bir türlü traction kazanamayan bir halde bulmanız an meselesi.

Son dönemde Euroleague'de başarılı olan takımlara baktığınızda, sıradışı oyunculara sahip olmadan -ki bunlar tüm kıtada birkaç tane- başarılı olan takımlarda benzer bir takım trendler görüyorsunuz. Avrupa'nın üç sayı çizgilerini geriye çekip sahadaki çalışma alanını artırmasıyla doğru alan kullanımı her zamankinden daha önemli hale geldi. Şutör uzunların kazandığı paraların artmasına sağlayan bu yapıda başarılı olmanın tek yolu şutör oyuncuları yayın gerisine dizmek değil tabii. Artan facilitating sahası, bu potansiyeli daha iyi işleyebilmesi için sahadaki facilitator sayısının artmasını gerektirdi. Günümüz oyununda başarı için hızlı oynamalı, topun yönünü sürekli değiştirmeli, yüksek bir tempoda topu iç-dış ve güçlü taraf - zayıf taraf arasında çevirmelisiniz. Bu durum da sahada birden fazla guard ya da ortalama üstü ball-handler barındırma gereksinimini doğuruyor. Bu akımın Avrupa'daki ilk dönem uygulayıcılarından Oktay Mahmuti'nin Olympiacos'ta bench ısıtan Jamon Lucas Gordon'u alıp Euroleague'in en iyi combo guardlarından birine dönüştürmesinin ana etmenlerinden biri de bu.

Euroleague'de bu yıl iyi işler yapan takımlara baktığımızda da karşımıza çıkan en net ortak nokta, takımların sahada aynı anda birden fazla facilitator bulundurması. Real Madrid'in Llull ve Rodriguez aynı anda sahadayken çılgınca işler yapması, Olympiacos'un Spanoulis'in yanındaki adamların hiçbirine (Sloukas, Mantzaris, Law) bu görevi istediği gibi yaptıramaması, ilk iki maç sonunda aradaki skor ve tempo farkının baş faktörlerindendi.



Evindeki Final-Four için kan kokusu almış Kobe Bryant tutkusuyla oynayan EA Milano ise sahada bu adamlardan genelde üç tane bulunduruyor (mesela Real için de bu adam Rudy). Curtis Jerrells, Keith Langford ve Daniel Hackett, isolation oynama arzularına yenik düşmedikleri zaman hücumu öyle bir tempoya çıkarıyorlar ki nobran Milano seyircisi Premier League edası yaşatıyor izleyiciye. Yazı, en baştan beri alakasız yerlere gidiyor, bari şunu da ekleyeyim; Curtis Jerrells'ı direksiyona oturtmadığınızda, yüksek patlayıcılığıyla savunmaları yarması ve çembere drive ederek tıkanan hücumları açması için kullandığınızda çok önemli bir oyuncu oluyor. Mesela Fernabhçe Ülker'de ona yüklenen görev ve taraftarın beklentisi az önceki koşullardan ilkiydi. Hangi oyuncunun hangi yapıda nasıl oynayacağını doğru okumak şart. Yukarıdaki Efes örneğine Fener'i de ekledim.

Sahada bu kadar facilitator olması, topun çok hızlı dönmesini sağlarken, artık çoğu oyuncunun şutör olması da yarı sahada daha fazla alan oluşmasına ve boyalı bölgeye daha kolay penetre edilmesine olanak tanıyor. Artık savunmada en önemli şey topa önde baskı. Ondan sonraki element ise az önceki cümlede bahsettiğim örgünün sonucu olarak çember savunması. Bu da hızlı yön değiştirebilen ve dikey sıçraması iyi uzunların değerini artıyor. (Barac, Zoric, Semih... Canım siz doğru muhabeye!)

Şimdi geldik mi Bryant Dunston, Brent Petway, James Gist, Stephane Lasme, Shawn James, Marcus Slaughter gibi adamların bir anda neden önem kazandığına. Tek başına Alex Tyus'un iki maç sonunda Milano'ya verdiği hasarı gördünüz değil mi? Birkaç yıl önce bizdeki takımlardan birine gelse (hatta ne birkaçı, bu sezon başında bile gelse) burun kıvırır, hatta sinirlenirdik.

Şimdi bizim Efes, Laboral'in müdavimi olduğu için bu yaz da gider Tibor Pleiss'e dünyaca para verir diye korkuyorum. Tamam Pleiss iyi oyuncu ama 1) klasik Efes buyout'u etmez 2) Çok paranız varsa gidip Salah Mejri'yi alın.

Konu nereye geldi? Olympiakos, Panathinaikos, Maccabi, vs. gibi organizasyonların sürekli "çok kötü" takımlar kurarak her daim aynı yerlerde gezinmeleri tesadüf değil. Özetle: Günümüz Avrupa basketolunda en önemli üç faktör: 1- Sahada birden fazla guard barındırmak. 2- Çemberi savunabilmek. 3- Sahayı açmak.

Şimdi NBA playoff'u diye başlayıp da ben bu yazıyı niye yazdım? Çünkü sinirlendim! Bizim takımlar istikrarlı bir şekilde aynı hataları yapıyor ve oyunun gittiği yönle pek ilgilenmiyor. Ya da en azından öyle görünüyorlar! Çetin Yılmaz bu kulüpte ne iş yapıyor diye de sinirleneyim mi birden? :p

Uzun süren sessizliğimin ardından içimi döktüm ve NBA'e dönüyorum.

Playoff'lar üzerine birkaç (gerçekten birkaç) istatistik:

Batı müthiş, Doğu tıraş. Muhtemelen normal sezonun bitimine üç maç kala oynanan Phoenix - Memphis maçı (8. sıra için) Doğu'daki pek çok eşleşmeden daha iyi olacak. Batı'da ilk turda en heyecanla beklediğim eşleşmeler Clippers - Warriors ve Rockets - Trail Blazers.

GSW, Curry yıpranmasın diye Paul'u muhtemelen Thompson ile tutacaktır. SportsVU verilerine göre normal sezon maçlarında CP3, tozu dumana katmış ona karşı. Toplam 22 dakikalık karşılaşmalarında Chris Paul çembere 9 kere penetre etmiş ve 9/16 ile 28 sayı bulmuş. Ama işler diğer tarafta da çok farklı değil. Steph Curry de Darren Collison'un savunmasında 8 kere drive etmiş ve yüzde 75 ile üçlük atmış. Zaten kendisini en düşük yüzde de tutan isim olan Paul.'un savunmasında da yüzde 44 atmış!

Ligin en yüksek tempoda oyanayan altıncı ve yedinci takımlarını izleyeceğiz. Ligin en verimli hücumu karşısında ligin en verimli üçüncü savunması (Warriors bu, kafanız karışmasın. Tuhaf, evet.) var. Andrew Bogut'un olmaması zaten Clippers'a bakan ibreyi iyice o tarafa itiyor. Andre Iguodala ve Harrison Barnes'ın öne doğru adım atmaları şart. Maalesef canım Warriors'ım çok şans vermiyorum.

Ben bu yazıyı yazarken 7 saat kalmıştı ilk maça. Toronto seyircisini de merakla bekliyorum. Playoff'ta mutasyona uğrayıp bambaşka insanlara dönüşüyorlar. En son bıraktığımızda şöyleydiler.



Daha çok zaman ayırabilip, anlamlı analizlere ve güzel detaylara yer verebildiğim yazılarda görüşmek dileğiyle...

Herkese iyi playoff'lar!