Yazın daha
ortalarında, Lakers’ın bu yıl Princeton Hücum sistemini kullanacağı belli
olmuştu. Peki nasıl bir sistem bu? Sahadaki beş oyuncunun da eşit roller
aldığı, doğru alan paylaşımı ve pas açılarının yaratılması üzerine kurulu bir
hücum düzeni. Yani bir bakıma Mike Brown’un kendi “Üçgen Hücumu”. Princeton’un
Lakers kadro yapısına ne derece uyduğunu tartışmadan önce, Charles Barkley’nin
geçtiğimiz hafta sarf ettiği şeylerden bir alıntı yapayım:
“Princeton bugüne kadar kaç şampiyonluk
kazanmış? Hiç. Bu sistemi kolejde en iyilere gücü yetmeyen takımlar kullanır. NCAA
Turnuvası’nda (March Madness) birkaç iyi takımı üzüp, sonra da evlerine
dönerler.”
Rick Adelman,
2000’lerin başında Princeton’u Kings’te kullanmıştı. Şu anki Corner Offense’ine
de hayli benziyor. Yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılında, şu an Lakers’ta asistan
coach olarak bu sistemi yerleştirmeye çalışan Eddie Jordan da Wizards’ta
denemişti. Ama işin özü şu. Sıra dışı yetenekleri olan kısalarınız ve iyi bir
hücum lideriniz yoksa bu sistem sizin için harika. Hatırlayın, Mike Bibby,
Kings günlerinde çok önemli bir oyuncuydu ama asla bir saf oyun kurucu olmadı. Direksiyona
tek başına geçip bir şeyler yapacak oyunculardan yoksunsanız (Stojakovic, Christie…)
ve iyi pasörleriniz varsa Princeton sizin için biçilmiş kaftan. Ama ya Kobe ve
Nash’iniz varsa?
Yukarıda da
değindiğim gibi Princeton biraz eşitlikçi bir sistem. Rolleri birbirine yakın
oranda pay ediyor. Ancak bu şekilde çoğunluktan azar azar verim alıyorken
kimsenin yeteneklerini yüzde yüzük bir başarıyla işleyemiyorsunuz. Birkaç
istisna dışında NBA’deki şampiyonluk formülüne bakalım; iki veya üç süper
yıldızdan maksimum verim + rol oyuncularından alınabilecek potansiyel en yüksek
katkı.
Fakat bu
sistemde Lakers adeta bir kolej takımı olmuş gibi. Özellikle Steve Nash tam
kaybolma yolundaydı ki Mike Brown’un imdadına Kanadalının sakatlığı yetişti.
Kariyeri boyunca pas verip ters tarafa kat eden bir Nash görmemişti kimse.
Yadırgandı mı? Kesinlikle.
Dwight Howard
da Magic günlerinden daha farklı bir kullanım içerisinde buldu kendini. Genelde
pas alışverişini sağlamak için yüksek posta fazlaca çıkmak zorunda kalıyor.
Magic’teki kullanımını göstermek için video aradım ama bulamadım. SVG genelde
Howard’ı boyalı alanda yalnız bırakacak (etrafında 4 şutörle) oyunlar
hazırlayıp, Superman’e gerekli hareket alanı sağlamaya çalışıyordu. Tabii
şutörler de savunmayı açtığından Howard rahatça isolation oynayabiliyordu.
Ancak Lakers’ta sıkıştığını görüyoruz zaman zaman. Sıkışmasa bile topu çembere
yakın aldığı pozisyon sayısı hayli az.
Pick &
Roll namına da pek bir şey görebilmiş değiliz geride kalan maçlarda. Daha
önceki bir yazımda da belirtmiştim; Nash, geçen yıl P&R’lerden partnerine
en fazla sayı imkanı veren oyuncuydu. Howard da P&R’lerden devrilip en
fazla sayı bulan uzun. Yani ikili oyun için dünya üzerindeki en iyi
kombinasyon. Nash sakatlanana kadar denendi mi? Pek sayılmaz. Gerçi burada
Brown, Nash’e bu özgürlüğü verdiğini söylüyor, o da ayrı.
Pas açısı ve
spacing üzerine bir hücum kurarsanız, asist sayınızın yüksek olması gerekir,
öyle değil mi? Şu ana kadar Lakers’tan daha az asist yapan sadece 7 takım var. Ligde
en fazla top kaybı yapan üçüncü takım durumundalar. Tabii henüz ritimlerini
bulamadılar. Bu durum zamanla değişecektir.
Sezonun
ilerleyen bölümlerinde Lakers hücumu daha iyi olacak. Hiç şüphe yok. Ancak
Princeton, Lakers için kullanılabilecek en iyi sistem değil bence. Charles
Barkley’nin de dediği gibi bir underdog
iseniz eğer, bu yapı sizin için oldukça iyi. Ancak ligin en iyi pivotu, en iyi
off-guard’ı ve en iyi point-guard’larından birine sahip bir takımın daha
yaratıcı bir hücum düzenine sahip olması ve elindeki madenleri (madeni değil,
madenleri) olabildiğince iyi işlemesi lazım.
Savunmaya
gelelim. Ya da durun lan gelmeyelim! Lakers’ı savunma yaparken gören oldu mu bu
sene? Varsa yorum bölümünde veya twitter’da bana ulaşsın lütfen.
Lakers maç
başına en çok sayı yiyen 12’nci, rakiplerinin en yüksek yüzdeyle şut attığı 11’inci
takım ligde. Karşı takım onlara karşı maç başına 21 asist yapıyor. 100 pozisyon
başına ligde en çok sayı yiyen 23’üncü takım durumundalar. Aynı istatistikte
transition’da da 27. sıradalar. Pick & Roll’dan yenen sayılarda da 26’ncılar.
Lan daha ne kaldı geriye?
Hadi hücumun
oturması zaman alacak, ki onun da Lakers için en iyi hücum sistemi olmadığını
iddia ediyor blogumuzun yazarı, peki savunmadaki sıkıntı ne?
Howard’ın
ameliyat sonrası çabukluğunu henüz kazanamadığı açık, tamam. Ama Bynum’dan kötü
değil ki hala. Bunun dışında tüm yapı aynı. Nash yaşlı dedik, Blake geldi
falan. Ne değişti? Hiçbir şey. Mike Brown’un savunma mentaliteli bir coach
olduğunu biliyoruz. Eh, takım bari burada iyi olsa.
Benche
gelelim. Kobe’nin dizi geçen yılki operasyondan sonra eskiye nazaran hayli iyi.
Ama bu adam 34 yaşında, ligde 17 yılı geride bıraktı ve yaptığı kilometre
buradan Ay’a kadar. Bu yıla da sakat sakat girdi. Sezon öncesinde tam bir hafta
antrenman yapmadı. Maç aralarını da hala boş geçiyor. Artık onun süresini kısmak
lazım. Mitch Kupchak bu yaz FA piyasasından Jodie Meeks ile anlaştı Kobe’yi
yedeklesin diye. İyi bir şutördür Meeks. Fena skorer ve savunmacı da değil.
Philly’de iki yıldır ilk beş çıkıyordu. Kobe’yi yedeklemesi için pazarda
bulunabilecek en iyi oyunculardan biri. Peki paşa Mike Brown ne yaptı? Çocuğu
bu sezon geride kalan 5 maçta toplam 20 dakika oynattı. 20 dakika nedir lan?
Onun da yarısı Portland ve Detroit maçları koptuktan sonra. Brown’un amacı
savunmacı bir ikinci beş yaratmak. Bunun için bazen Ebanks’i, bazen de Artest’i
SG’e çekiyor, 3.5 (bu yaşında 4 diyelim artık) Antawn Jamison da SF oynuyor. Bu beşin oyun
kurucusu da Darius Morris. Eh be arkadaş! Bu rotasyon devre başına 6 sayı atıyor. Yazıyla altı!
Tamam, dedim ya Mike Brown, ikinci beşin savunmacı olmasını istiyor. Savunma da
rezalet. “Lakers bench outscored by…” lafını Uranüs’te bile her gün duyuyorlar artık.
Jodie Meeks’i
niye oynatmıyor peki coach? İkinci beş uzun olacakmış. Ebanks ve Artest o
pozisyona göre uzun kalıyor, ama en az birer adım da yavaş kalıyor. Jamison 3
numara oynayınca da durum farksız. Yani savunma da yapamıyorlarmış. Eh bari
biraz hücum olsa.
O da olmaz,
olamaz. Meeks gelip her sorunu düzeltecek değil tabi. Bir de oyun kurucu lazım.
Steve Blake adam değil. Beğenen varsa yazsın lütfen. İki muhabbet çeviririz.
Normalde ikinci beşte oynayacak. Ama Nash sakat diye ilk beşe kayıyor. Yerine
gelen adam Darius Morris. Haydaa! Bu çocuk lige geldiğinden beri ördek gibi çırpınıyor
sahada. Hayatımda gördüğüm en kötü karar mekanizmasına sahip oyun kuruculardan
biri. Gayet iyi atlet. Savunmada baskı yapıyor falan filan. Ama hücumda sadece
yarı sahaya getiriyor topu. Kime veriyor? Artest’e veriyor. Ebanks’e veriyor. Hadi
Jamison’a versin. Bu işte çok ciddi bir sıkıntı var. Lakers benchi geçen yıl en
az skor katkısı veren benchlerden biriydi. Bu yıl da şu ana kadar 29’uncu
sıradalar.
Bu yazıyı Utah’a
kaybettikleri maçtan sonra yazıyorum. Şu an galibiyet-mağlubiyet sayıları 1-4.
Kobe lige geldiğinden bu yana ilk kez böyle bir başlangıç gördü. Maçın
bitmesine saniyeler kala benchten kalkıp soyunma odasına gitti sinirli bir
şekilde.
Bir de şu
bakış var:
Bu bakışla göz
göze gelecek delikanlı daha görmedik bu diyarda! Önünden geçerken gözlerini diktiği adam Mike Brown. Bu hareket kötü. Lakers için
kötü. Mike Brown için çok kötü.
Jim Buss
herhangi bir coach değişikliği yapmayacaklarını söylüyor. Böyle bir hamle,
geçen seneki kararında başarısız olduğunu gösterecek Buss ailesinin. Utah
maçından önce şöyle bir şey söylemişti: “Kobe
ile aramızda öyle güçlü bir iletişim var ki, anlaşmamız için bir göz teması
yetiyor. Dün antrenmanda göz göze geldik. Bana her şeyin yolunda olduğunu
söylüyordu.”
Şu an Kobe ile
göz göze gelmek istemeyeceğine eminim. Kobe, Mike Brown’a bugüne dek herhangi
bir saygısızlık yapmadı. Ama Lakers’ın başında istediği coach olmadığını da
biliyoruz. Brown göreve atandığında iki gün telefonlara çıkmamıştı. Onun adayı
Phil Jackson’un asistanı Brian Shaw’du.
Şuna şüphe
yok; Jim Buss ile bir sonraki göz temaslarında “Sıkıntı var Jim” diyecek Kobe.
Peki Jim Buss şu an ne diyor?
“Oyuncular
açısından sorun yok. Ben de sabırlı olmalıyım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder