What Up? 29/11

Sakin
Rondo'nun bir anlık siniri, müthiş 10+ asist serisinin 37 maçla sınırlı kalmasına sebep oldu. NBA tarihinde ikinci sırada kaldı. John Stockton'un serisini egale etmişti son maçta. İkinciliği paylaşıyorlar artık. Zirvede 46 maçla Magic Johnson var. Stockton 37 maçlık serisini 89'da yapmıştı. 92'de de bir 29 maçı var.

Rondo'nun atılmasına sebep olan olay:




"O takım"
Wizards, Blazers maçına 0-12 geliyordu. Blazers coachu Terry Stotts, "O takım olmak istemiyoruz" demişti maçtan önce. Wall'suz Wizards gerçekten çok kötü. Gerçi Wall ile de müthiş bir değişim göstermemeleri olası. Ancak Blazers'ı 84-82 yenerek bu sezonki ilk galibiyetlerini almayı başardılar. Blazers da Wizards'a ilk galibiyet sevincini yaşatan "o takım" olmayı başardı!

"NBA tarihinin en kötü takımlarından biri olmak istemiyoruz," diyor Chris Singleton. Bobcats'in geçen sezonki galibiyet oranının altına düşmek kolay değil. Wall döndükten sonra da o oranı geçmeleri sürpriz olmayacak.

Sıradan bir maç
James Harden, Oklahoma City'e dönüşünü böyle "Herhangi bir maçtan farksız olacak" diye özetlemişti. Ancak üzerinde çok ciddi bir baskı olduğu hem performansından hem de maç sonunda söylediklerinden belli oluyor her haliyle. Rockets, Thunder'a 120-98 kaybederken, Harden kabus gibi bir gece geçirdi. 3/16 saha içi isabetinde (yüzde 18.8) kaldı. Maç sonunda ise kötü performansına rağmen rahatladığı belli oluyordu: "Bu maç nihayet sona erdiği için mutluyum. Artık sezona devam edebilirim."

Tanıdık çemberler
Knicks, Bucks'ı deplasmanda 102-88 yenerken Steve Novak yine yanıyordu. 5/7 üç sayı atan keskin şutör, maçı da 7/10 saha içi isabetiyle kaydettiği 19 sayıyla bitirdi.

Novak, Marquette Üniversitesi mezunu. Okul, maçlarını Bucks ile aynı salonda oynuyor. Yani 4 sezonunu Bradley Center'da geçirmişti Novak. Sıcak şut performansıyla ilgili şöyle söyledi maçtan sonra: "Bu çemberleri tanıyorum. Daha önce birkaç şut atmışlığım var!"


What Up?

.500
Lakers yüzde 50'nin üzerinde bir türlü dikiş tutturamadı henüz. Bu sabaha karşı Pacers'a karşı resmen Mike Brown basketbolu oynadılar. 76 hücumda ancak 24 isabet ve sadece 77 sayı. Eğer bu onların sezon ortalaması olsaydı, ligde en verimli hücum eden 17. takım olacaklardı. D'Antoni, ağrı kesicilerin dozajını artırmak durumunda kalabilir.

Pacers'ın son beş sezonun tamamındaki en skorer ismi Danny Granger. Onun sakatlığında hücumda oldukça sıkıntı çekiyorlar. Lakers'ın yüzde 31'lik saha içi isabetine karşı 36'nın üzerine çıkamadılar. Fakat David West'in 8 asisti bazı tıkanıklıkları giderdi. Ancak Lakers, son dakika içinde önce Howard, sonra Artest ile peş peşe 4 serbest atış kaçırmasa, işler farklı olabilirdi.

Grip?
İtiraf edin... Kobe'nin grip olduğunu öğrendiğinizde hiçbiriniz oynayacağından şüphe etmediniz. El tendonundaki kopuk, beyzbol topu gibi şişmiş bir diz, ayağındaki acı, bitme noktasına gelen diz kıkırdağı gibi şeyler Kobe'yi durdurmaya yetmedi bugüne dek.

Pacers'a karşı da hasta haliyle 40 sayı, 10 ribaund, 3 asist ve 3 top çalma yaptı. Kenara geldiğinde yere yatıp kestiriyordu. Düşünün halini.

Ancak enerji seviyesi hayli düşmüşken, hasta olmadığı zamanlarda yapmaya çalıştığı şeyleri yapmakta ısrar etti ve bu da 10 top kaybı yapmasına neden oldu. Default triple-double esprisi de yaptım sayın.

Ben tek siz hepiniz!
Kobe, Lakers tamamen ritim dışı ve enerjisiz oynarken, Pacers'a karşı tek başına direnmeye çalıştı. 77 sayının 40'ını o attı. Kara Mamba, 12/28 ile hücum ederken, takımın geri kalanı 12/48 gibi rezalet bir yüzdede kaldı. Bench ise toplam 5 sayı atabildi.

Bir de Darius Morris fenomeni var. Pozisyonuna göre harika bir fiziği var ve bu yüzden pek çok kişi kendisinin önemli bir oyuncu olacağına inanıyor. Ama her şeyi geçtim, bir oyun kurucu için rezalet bir karar mekanizmasına sahip. Dün üçe biri bile berbat kullanabileceğini gösterdi. Ayrıca 22 dakikada 0/3 üç sayı (ki biri bomboş pozisyonda çembere dahi değmedi), toplamda 0/6 saha içi isabeti, 1/4 serbest atış isabeti, 1 sayı, 0 asist yaptı. Nash? Gatsby?

Gasol
İspanyol hakkındaki takas iddiaları her maç sonrası daha da güçleniyor. Tutarsız oynamaya, sürekli enerjisiz ve bitik görünmeye devam ediyor Gasol. Geceyi 2/9 ile noktaladı. Üçü ilk çeyrekte olmak üzere tam 5 blok yedi. Lakers, Nash'in dönüşünü bekleyecek. O kesin. Ama Gasol iyiden iyiye azalan kredisini çok kötü kullanıyor.

JoeJoe Style!
Biz NBA fanları maç izlemeyi ne kadar seviyorsak, Joe Crawford da teknik faul çalmayı o kadar çok seviyor. Ama Pacers'a büyük haksızlık etti. Kobe'nin bir top kaybı sonrası dörde bir hücuma çıktıklarında oyunu durdurdu ve gerilerde söylenen Kobe'ye teknik faul çaldı. Bunu hücum sona erdikten sonra yapmalıydı.

Maçın son bölümünde çok kritik bir düdük çaldı Crawford. Rahat Staples Center bile önemli bir uğultu çıkardı. David West'e hücum faul çalabilirdi ama düdük savunmaya çıktı. Yalnız kararı gösteriş biçi efsanevi. İzlemeyi sakın ihmal etmeyin.




Canavar
Kevin Love'un bir canavar olduğunu biliyoruz! Sakatlıktan harika döndüğünden de şüphemiz yok. Bu sabah da çılgın bir istatistik yaptı. Daha 3. çeyrek sonunda 21 ribaundu vardı. Maçı 23 sayı ve 24 ribaundla tamamladı. Seazonun ilk 20-20'sini izledik. Şu ana kadarki rakamları 24 sayı, 16.5 ribaund, 1.8 asist.

Özet
- "Kıçımızı tekmelediler. Durum bu."
Raptors guardı Kyle Lowry, Rockets mağlubiyetini özetliyor.

İltifat
"He's a man's man and that's the ultimate compliment I can give to him."
Anlamı bozulmasın diye çevirmeden yazdım ama galiba Rick Adelman, Elton Brand için "adam gibi adam" demiş ahah


Darıldın mı cicim bana?

Sacramento Kings birkaç gün önce Lakers'ı yenerek sükse yapmış olabilir. Ama şehir ile takım arasındaki bağlar her zamankinden daha zayıf görünüyor.

Aslına bakarsanız, Sacramento halkı NBA'deki en ateşli ve takımına en bağlı seyirci gruplarından bir tanesi. Ancak son dönemde yaşadıkları, tüm heyecanlarını ve heveslerini kaybetmelerine neden oldu.

Kings'in maçlarını oynadığı Sleep Train Arena veya eski ve popüler adıyla Arco Arena, günümüz şartlarının gerisinde bir salon. Kapasitesi NBA normları için oldukça düşük ve Kings'in sahibi Maloof ailesini maddi anlamda tatmin edecek olanaklara sahip değil. Maloof'lar bu nedenle şehirden yeni bir salon inşası için fon talebinde bulunmuştu. İlk etapta yeterli maddi imkan yaratılamadı. Herkes Kings'in şehirden ayrılacağını düşünürken devreye eski bir NBA yıldızı girdi. Günümüz Sacramento şehri belediye başkanı, 90'lardan Phoenix Suns formasıyla hatırladığımız Kevin Johnson, yeni bir salon projesi için uzun süre uğraştı ve nihayetinde hem şehir konseyini hem de Maloof kardeşleri tatmin eden bir proje üzerinde anlaşıldı.

Gavin Maloof 'un bu sevinci uzun sürmeyecekti

Gavin Maloof, anlaşmanın sağlandığı toplantı çıkışı göz yaşlarını tutamadı ve Sacramento şehrinde kalacak olmaktan duyduğu memnunhiyeti dile getirdi. Ligde iyi bir dönem geçirmeyen Kings, anlaşma sonrası yakaladığı heyecanla oynadığı ilk 8 maçın beşini kazandı. 

Ancak proje, Kevin Johnson başta olmak üzere Kings'i şehirde tutmak için uğraşan insanların verdiği tüm emek yaklaşık bir ay sonra boşa çıktı. Maloof ailesi, projedeki bazı ödeme şartlarında son anda anlaşmazlık çıkarınca tüm planlar altüst oldu. David Stern de, Maloof'ları açık bir şekilde eleştirdi.[1]

Proje nisan ayında suya düştükten sonra Kings'i şehirde tutmak adına pek bir gelişme yaşanmadı. Bu durum şehrin takıma olan yaklaşımına da doğrudan yansımış durumda. Kings maçlarında tribünlerde ciddi boşluklar görülüyor ve gelen seyirci de eski coşkusunda değil.

Bu sezon itibariyle NBA'deki en düşük seyirci ortalamasına oynuyor Sacramento Kings. Takım nispeten daha iyi oyunculara sahip olmasına rağmen, doluluk oranı geçen yılın bile altında. Güzel bir tablomuz var. Bakalım...

Maloof ailesini mutlu edecek bir tablo kesinlikle değil

Diğer taraftan ise, sessiz ve derinden gelen bir ekip var. Takımlarını tam olarak aynı sebepten Oklahoma City'ye kaptıran Seattle şehri, bir NBA takımına yeniden ev sahipliği yapmak için var gücüyle çalışıyor. İşadamı Chris Hansen'ın önderliğinde yaratılan $490 milyon değerindeki proje kısa bir süre önce onaylandı.[2] Hansen, San Fransisco'da yaşayan bir Seattle yerlisi. Supersonics zamanlarından takımın sıkı bir fanı ve Facebook'un ilk yatırımcılarından bir tanesi. 

Şu anki Thunder, Seattle'dan Oklahoma City'e taşınırken, maçlarını oynadığı KeyArena ile arasındaki kira sözleşmesini bitirmek karşılığında "Supersonics" ismini şehre bırakmayı kabul etmişti. Kendilerine yeni bir isim seçmelerinin ana nedeni bu.

Geçtiğimiz yaz... Hansen halka salon projesini anlatırken

Seattle'daki yeni salon yarın sabaha inşa edilmiş olmayacak. Ancak çok uzak olmayan gelecekte bir NBA takımına yeniden sahip olabilirler. Bu takım Kings olabilir mi? İhtimal hiç de düşük değil. Peki şehre taşınacak takım, adını değiştirip Supersonics'i alır ve efsane yeniden canlanır mı? 

Bunu sadece zaman gösterecek...

                                                                                                                                                    



What Up?

Barney Stinson ile yeni bir köşeye başlıyoruz! Bu başlık altında, neler olmuş, neler bitmiş kısa kısa toplarım belli aralıklarla.

Rondo Geliyor!

Boston, OKC'yi 108-100 yenerken Rondo 10+ asist serisini 36 maça çıkardı. Bir maç sonra John Stockton ile aynı sayıya ulaşacak. Onu tepede bekleyen isim peş peşe 46 maçla Magic Johnson. Kafasını asistlere biraz fazla takmış gibi görünüyor ama yadırganacak bir şey değil. Muhtemelen kim olsa rekora fazlasıyla odaklanırdı.

Neredesin Gasol?

Pau Gasol, iki maçtır adeta 2011 playofflarına dönmüş vaziyette. Ayakları gitmiyor, kolları kalkmıyor, yüzü hep düşük. Kısacası işler hiç iyi değil İspanyol için... Ve tabii Lakers için. Kings maçında adeta dibinden geçip giden ribaundlara kolunu bile kaldıramadıktan sonra Grizzlies maçında da döküldü. 3/8 ile sadece 6 sayı ve 3 top kaybı yaptı. 

Gasol topla pota altında daha fazla buluşmak istediğini söyledi maçtan sonra. Mike D'Antoni, klasik post-up oyununun verimsiz olduğunu düşünüyor. Takımın başına geçtiğinden beri Dwight Howard'a bile top inmiyor. Bu da Lakers için sorun yaratacak bir diğer konu aslında. Ve başlı başına ayrı biraz yazı konusu.

D'Antoni'nin kendi tarzına kıyasla Lakers'ta yarı sahaya daha fazla odaklanan sisteminin iyi işlemesi için hayati bir parça Gasol. Ancak bu şekilde oynamaya devam ederse, 22 Şubat sabahı başka bir şehirde uyanması muhtemel.

Parsonsanity!?

Houston gece New York'u mağlup ederken sezon başındaki basketboluna dönmüş gibiydi. Ancak bu kez kalpleri çalan, rakibin aklını alan isim Chandler Parsons oldu. Genç oyuncu (şimdi dikkat) 13/17 gibi insan algısının sınırlarını zorlayan bir yüzdeyle 31 sayı üretti. Bunun yanında da 5 ribaund, 4 asist, 4 top çalma, 1 blok ve 0 top kaybı... Gerçekten muazzam rakamlar. 

Lin, Knicks'e karşı medya baskısını fazlasıyla hissederken takım arkadaşına daha iyi yardım edemezdi doğrusu. Diğer yandan Ömer Aşık da 18-14 yaptı.

Finley Dönmek İstiyor

Rasheed Wallace'ın basketbola döndükten sonra beklentilerin hayli üzerinde performans göstermesi Michael Finley'i cesaretlendirmiş olabilir. 39 yaşındaki Finley, yazdan beri bireysel antrenmanlar yapıyormuş ve basketbola dönmek istiyor. Menajerinin bazı görüşmeler yaptığı konuşuluyor. Bakalım kendisine şans veren olacak mı...


34 ve artıyor

Rajon Rondo'nun müthiş asist serisi devam ediyor. An itibariyle tam 34 maçtır 10 veya daha fazla asist yapıyor.

NBA tarihinde rekor aralıksız 46 maçla Magic Johnson'a ait. Onu takip eden oyuncu ise 37 maçla John Stockton. Rondo çok kısa bir süre içinde bir üst basamağa çıkabilir.

Ancak dün gece önemli bir engele takılmak üzereydi. Celtics, Pistons'a karşı beklenmedik ve farklı bir mağlubiyete doğru giderken, Rondo çift hanelere çıkamama tehlikesiyle yüzleşiyordu. Coach Doc Rivers, ilk beş oyuncularını kenara alsa da, serisinin bozulmaması için Rondo'yu sahada tutmaya devam etti. Bitime 1:38 kala aldığı molada da takıma şöyle demiş: "Çocuklar bu maçı kaybediyoruz. Abartmadan Rondo'ya bir asist yaptırabilirsek güzel olur. Olmazsa da ne yapalım."

Rondo'yu çift haneye mola dönüşünde ulaştırdılar. Sullinger sağolsun. "Arkanızı kollayan bir coachunuzun olması çok güzel bir şey," diyor Kentucky çıkışlı guard.

Tabii bu durum Rivers'ın eleştirilmesine sebep oldu. Celtics, son 10 gündeki 7. maçını oynuyordu ve çift haneye çıkması için oyunda tuttuğu Rondo'nun sahada 39 dakika kalmasına sebep oldu. NBA.com, maç sonrası "notebook" bölümünde bu hamleyi "Gecenin kötü hareketi" olarak seçti.

Pek istenen bir durum değil belki ama çok önemli bir kategoride ilerliyor Rondo ve Rivers'ın ona böyle bir "asist" yapması fena olmadı doğrusu. Hem ilişkilerini daha da güçlendirecek bir hareket.

Çok önemli bir şey değil bence. En azından şöyle bir gece yaşanmadı:





Bowling

Andrew Bynum'ın sorumsuzlukları artık kimseyi şaşırtmıyor.

Yaz sonunda dizinden geçirdiği operasyonun ardından Ekim ayının ikinci yarısında sahalara dönmesi beklenirken, birkaç antrenman sonrası ağrıları artmış ve dönüş tarihi Aralık ortalarına ertelenmişti... Şimdilik.

Bu gerilemenin Bynum'un yeni bir sorumsuzluğuna dayandığı söyleniyor. İddiaya göre bowling oynarken dizinde ek bir hasar meydana gelmiş. Tam da Bynum-vari bir davranış... Doktorlar kıkırdak dokusunda zayıflık tespit etmiş.

25 yaşındaki pivotun saha içi ve dışında pek çok saçma hareketine şahit olduk bugüne dek. Aracını otoparkın engelliler için ayrılmış bölümüne bıraktı ve ceza aldı. Porsche 911'i le bir otobanda hız sınırını aştığı için cezaya çarptırıldı. Tam bir gün sonra, aynı yoldan geçerken yine hız sınırını aşarken yakalandı ve bir ceza daha aldı.

Sezon bitiminde ameliyat olması gerekiyorken, Dünya Kupası maçlarını izlemek için Güney Afrika'ya gitmek istedi. Bu şekilde ameliyatı gecikti (bu sürede dizindeki hasarın artmış olması muhtemel) ve sezon başına yetişemedi.

Ama şimdi çocuğun hakkını verelim. İlk diz ameliyatı sonrası bu şekilde ağırlık çalışıyordu!


Meşhur saç kesimini de görmüşsünüzdür. Ama görmediyseniz işte böyle muhteşem(!) bir şey.


Geçen gün bir yerde hayli komik bir şey okudum, ESPN'deydi galiba. Şöyle yazmışlar: "Bynum yeni saç modeliyle dikkatimizi dağıtıp sakatlığını konuşmamıza engel olmaya çalışıyor!"

Lakers'ı hayli bezdirmişti Bynum. Umarım aynı şeyi Philly'de de yapmaz.


Mike D'siz Antoni

Lakers organizasyonunda işlerin bundan böyle Mike Brown döneminden farklı olacağı kesin. Mike D’Antoni takımla daha tek bir maça bile çıkmadan bunun işaretlerini sundu. Brown ipleri sürekli elinde tutmak isteyen, çalışma azmi zaman zaman takıntıya dönüşen bir coachtu. Bu nedenle veteranlarla dolu Lakers kadrosunu biraz sıkmıştı. D’Antoni ise oldukça rahat bir isim. Kendisiyle dalga geçme olgunluğuna da sahip.

Mike Brown’dan sonra Lakers’a yakın herkes Phil Jackson’u istiyorken, Buss ailesinin D’Antoni ile anlaşması büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Takım Brown’dan D’Antoni’ye yükselmiş değil de, İtalyan’dan Phil Jackson’a düşmüş gibi bir algı oluştu.

“Lakers taraftarı çok yakın dostlarım var. Hepsi işi Phil Jackson yerine benim almış olmama üzüldü,” diye konuştu D’Antoni. Hayli esprili bir yaklaşım. Ama asıl bomba savunma konusunda geldi.

Bazı insanlar soyadımdaki D’yi atıp bana Mike Antoni diyor. D’siz.” (D, savunma anlamına geliyor. Yani “savunmasız” Antoni)

“Dwight Howard’ın D’sini alıp kendi adıma koyacağım.”

Belki espri yapıyor ama Dwight Howard’ın savunma performansına fazlasıyla ihtiyacı olacak.

Hemen bazı güzel, cicili bicili istatistiklere bakalım:


Lakers'a karşı rakip takımların üretimi
Rakiplerinin Lakers’a karşı en verimli olduğu pozisyon uzak ara oyun kurucu mevkii. Atışlarının bile en büyük bölümü oradan. En azı ise pivot mevkiinden (neden acaba!?) Sağlıklı olduğunda oradaki sürenin büyük bölümünü alacak Steve Nash, savunmada Derek Fisher seviyesine geliyor iyiden iyiye. Eh, Blake, Morris ve Duhon aynı anda oynasa bir tane elit savunmacı etmiyor. Bu nedenle çemberi savunacak, penetrecileri caydıracak bir Dwight Howard, gerçekten soyadındaki D harfini coacha verebilir! Ancak henüz atletizmi geçen yılki seviyesine gelmedi. En az bir ay daha var diyorlar önünde. Göreceğiz.

Peki D’Antoni oyunun savunma yönünde gerçekten çok mu kötü?

Phoenix Suns, Run & Gun yıllarında ligin fazla sayı yiyen takımlarından biriydi. Ancak bunun ana faktörü, takımın süper hızlı temposunun maçtaki şut miktarını ve pozisyon sayısını artırmasıydı. Suns, D’Antoni zamanında savunma verimliliğinde[1] hep ortalama bir takım oldu. İlk 15 dışına çıkmadılar, 13’ün de üzerini göremediler. İtalyan coachun Knicks’teki son sezonunda ise 10. sıradaydı takımın savunması.
Kobe Bryant bu durum hakkında pek endişe taşımıyor gibi. “Phil Jackson zamanında senede üç defa falan savunma çalışırdık,” diyor Kara Mamba.

D’Antoni’nin savunma için bir çözümü var. Olimpiyat takımında birlikte asistan coach olarak çalıştıkları Seattle ve Portland’ın eski coachu Nate McMillan’ı savunma koordinatörü olarak istiyor kendi ekibinde. McMillan’ın takımları ligin görece az sayı yiyen takımlarından biri oldu her zaman. Ancak bunun da asıl sebebi tempo. Kendisi çok yavaş bir hücum sistemini tercih ettiği için maçtaki pozisyon sayısı da az oluyordu. Çok ideal bir çözüm olmayabilir.

Yukarıda da değindiğim gibi takımında bu kez Dwight Howard diye bir kaleci var. Atletizmini geri kazandığında savunmadaki pek çok sorunları gidereceğine hiç şüphe yok. Zaten D’Antoni’nin savunma dışında kafa yorması gereken bir sürü sıkıntısı daha olacak.

Öncelikle Phoenix’teki tempoda basketbol oynamasına imkan verecek bir kadro yok Lakers’ta. Knicks’teki tempodan bile yavaş oynayacaklar. Hücum, Nash ve Howard’ın ikili oyunları üzerine kurulu olacak. Nash geçen yılı pozisyon başına üretilen asist miktarında uzak ara birinci, asist liderliğinde de ikinci sırada bitirmişti ama bu seneye hiç iyi başlamadı. Sakatlığının durumu hala çok net değil ve eski Nash’i bir daha görememe ihtimalimiz var. Geriye kalan oyun kuruculardan Blake ve Morris, koş koş oyuna hiç uymuyor. Yarı sahada iyiler diye anlaşılmasın bu. Orada da kötüler. D’Antoni, Knicks günlerinde Duhon’dan fazlasıyla verim almıştı ama son iki yılı o da çok kötü geçirdi.

Sistemin iyi çalışmasını sağlayacak şutörlerden de yoksun Lakers. Takımdaki en iyi şutör Steve Nash. Unutmayalım: Kendisi o şutları atması değil, başkalarına hazırlaması gereken adam!

Lakers’ın iki uzunla oynaması, kadronun genelinin ağır ve yaşlı olması, D’Antoni’yi yarı saha basketbolu ağırlıklı bir düzen oluşturmak zorunda bırakacak. Olimpiyatlarda beraber çalıştığı Kobe, onun için “hücum dâhisi” dese de neler olacağını zaman gösterecek.

Gasol’u takas ederlerse de kimse şaşırmasın bu arada.

Bench de ayrı bir mevzu. D’Antoni, Suns günlerinde az adam kullanmasıyla eleştiriliyordu. Bu defa benzer bir lüksü yok.

Şu tabloya bir bakalım:




Lakers’ın yaşlı, yorgun ve sakatlık problemleriyle boğuşan ilk beş oyuncularının, toplam sürenin çok ama çok büyük bölümünü aldığını görüyoruz. Bu oran diğer takımlarda genelde daha düşük.  Toplam sürenin yüzde 70’i kadarını alan genelde bir iki oyuncu oluyor en uç örneklerde bile.

Diğer yandan benchin, şans bulduğu sürede oyunu dengede bile tutamadığını görüyoruz. Onlar sahadayken Lakers skorda ciddi anlamda geride. Pozisyon başına atılan sayı miktarı hızla düşerken, yenen sayı ciddi oranda artıyor.

Kenardan skor katkısı yapması için takıma dahil edilen iki isim; Jamison ve Meeks şu ana kadar hiçbir şey yapmadı. Jamison, Kurt Thomas’tan bile daha az enerjik bir görüntü sergiliyor. Meeks ise sürekli kas katı. Topu eline aldığı anda çembere atıyor ama isabet oranı yüzde 26 civarı. Topu yere vurduğu anda da salondakilere kalp krizi geçirtiyor. O da ayrı dert.

D’Antoni ne yapıp edip, benchten verim almak zorunda. Yoksa sezon sonunu getiremeyecekler.

Yukarıda Jamison için enerjiden bahsettim. Biraz daha genel konuşayım… Lakers seyircisi ligdeki en kötü seyircilerden biri, buna şüphe yok da, şu an efsane boyutta kötüler. Salonda hiçbir enerji yok. Takımı itecek hiçbir güç yok. Spurs ile oynadıkları maçtan sonra Tim Duncan şöyle dedi: “Bugün binada neredeyse hiç enerji yoktu. Biz artırmaya çalıştık ama bina ölüydü.” Timmy buna belki bir defa şahit oldu ama Lakers’ın tüm maçları aynı atmosferde geçiyor.

D’Antoni’nin -her ne kadar diğer takımlarındaki kadar olmasa da- takımı daha hızlı oynatacağını düşünürsek, belki biraz kıpırdanırlar.

Los Angeles medyasında yaş ortalaması yüksek, bazı saygın yazarlar daha D’Antoni takımla çalışmaya başlamadan onu karalamaya başladı. Phil Jackson diye tutturmaya devam ediyorlar. Magic Johnson zaten kafayı yedi[2]. İşler kötü gittiğinde -ki kısa vadede düzelmeyecek- Staples Center’da “We Want Phil” tezahüratları duyabiliriz yeniden.



Bir takımın adı Lakers ise, final bile asla tatmin edici değildir. D’Antoni’nin önünde gerçekten çok zor ve stresli bir dönem var. Kobe’nin bahsettiği o dehasını konuşturup, herkesi mutlu etmesi gerekecek. Ama Phil Jackson’un son sezonunda başlayıp, Mike Brown ile devam eden o müthiş sıkıcılığı aştığı takdirde bence eleştiriler ciddi oranda azalacak. 

                                                                                                                                                           
[1] Yüz hücum başına yenen sayı miktarı



Zen'e Dönüş

Mike Brown yolcu oldu. Lakers coach arayışında. Akla gelen ilk isim kim? Bu da soru mu? Tabii ki Phil Jackson. Zen Master her ne kadar 2011 baharında emekli olduktan sonra basketbola asla dönmeyeceğini yineleyip dursa ve gelen teklifleri geri çevirse de, burada Lakers’tan bahsediyoruz. Her coachun ağzının suyunu akıtacak bir kadro… Sene başında Nash ve Howard takıma katıldığında, Jackson, Lakers’a dönmek isteyip istemeyeceği sorularıyla herhalde bir sekiz yüzüncü kez muhatap olmuş ve yine olumsuz cevap vermişti. Ancak bu kez işler farklı. Lakers umutsuz bir şekilde coach arıyor. İlk tercihleri Phil Jackson. Ve para, Buss ailesi için asla sorun olmadı.

Fakat…

Ortada bazı soru işaretleri var.

Emeklilikten duyduğu memnuniyeti defalarca dile getiren Jackson basketbola dönmeye ne kadar sıcak bakıyor? Kariyerindeki son sezonu hatırlayın, playoff’ta Mavs’e süpürüldükleri… Jackson heyecanını tamamen yitirmiş haldeydi. Enerjisi tükenme noktasındaydı ve kariyerinin en iyi sezonunu geçirdiğini söylemek için iyimserlik dozajınızın tavan yapması lazım. Basketbolu ne kadar özledi? İçindeki ateş yeniden alevlendi mi? İşin en can alıcı kısmı bu.

Sağlık sorunları da cabası. Dizi ve belinde önemli sorunlar vardı. Lakers’ın başına geçmesi halinde sağlığı onun ne kadar ileri gitmesine izin verecek, belli değil. Deplasmanlardan muaf olmak gibi bir talebi olabileceği söyleniyor.

Hazırlık kampları, coachlar için sistemlerini oturtmak adına yılın en önemli dönemidir. Jackson, sezon ortasında takımın başına geçerse Üçgen Hücum’u nasıl yerleştirecek? Lakers’taki son sezonundan geriye kalan, Üçgen’i bilen sadece 5 oyuncu var takımda. Takımın bu sistemden çok daha az karışık olan Princeton’da bile nasıl zorlandığını düşünürsek, efsane coachun bu duruma bakış açısı çok da olumlu olmayabilir. Üstad Tex Winter da yok. Jackson'dan “Nerede o eski günler?” diye bir hayıflanma duyabiliriz.

Phil Jackson ile Jim Buss’ın arası hiçbir zaman iyi olmamış. Jackson bunu coachluğu bıraktıktan sonra söylemişti. Görünür herhangi bir sorunları yok gibiydi ama aralarındaki iletişim çok zayıfmış.


Dwight Howard, Üçgen Hücum’a pek uygun değil. Steve Nash ise hiç değil. Howard’ı bir şekilde monte ederler de, Nash’in kendi adına çok şeyden vazgeçmesi gerekecek. Bu durum da Jackson’un kararında etkili olabilir. Heh, bir de bench var. Daha doğrusu yok! Benchten gelip oyuna ağrılığını koyabilecek bir veteran yok bu kez. (Bkz: Lamar Odom)

Bu etmenler Jackson’un basketboldan uzak kalmaya devam etmesine sebep olabilir.

Takıma bakalım…

Takımda ağırlığı olan, sözü geçen neredeyse herkesin -yani galiba bir tek Kobe’nin!- en büyük favorisi Phil Jackson. Şaka bir yana, neredeyse herkes bu görüşte. Daha önce onunla çalışmamış Dwight Howard da dahil bu duruma.

Kobe, dün akşamki Warriors maçı sonrası şöyle dedi:

“Phil Jackson, tüm spor branşları içinde gelmiş geçmiş en büyük coach. Bu kadar basit.” Takımın başında kimi görmek istediğini artık biliyoruz sanırım, değil mi?

En büyük üzüntüm ona son sezonunda yüzde yüzümü verememiş olmak. Resmen tek bacakla oynuyordum ve yapabileceklerim oldukça sınırlıydı. Onu bu şekilde uğurlamış olmak beni çok üzdü. Ancak şu an çok iyi durumdayım.”

Lakers taraftarlarının alt metnini okuyup, takımları adına güzel bir sonuca varabileceği bir şey söyleyeyim; Phil Jackson, Salı günü bir konferansa konuşmacı olarak katılacakmış. Ancak dün akşam saatlerinde bir son dakika değişikliğiyle konferansa konuşmacı olarak başka biri davet edildi. Jackson orada yer almayacak. Daha önemli işleri olabilir!

Benim bu yazıyı yazdığım saatlerde Jim Buss ve Mitch Kupchak’in Phil Jackson ile buluşması bekleniyor. Kupchak zaten “4-5 güne belli olacak coachumuz” demişti. 

Warriors maçında taraftarlar “We want Phil!” diye tempo tuttu. Jackson’u istiyorlar. Kobe, Gasol, Howard… Herkes onu istiyor.

Tek sorun şu; peki Phil Jackson basketbola geri dönmek istiyor mu?



"Sıkıntı Var Jim"

Mike Brown ile ilgili bugüne kadar olumlu veya olumsuz tek bir yorum dahi yapmadım. Geçen sene hem tam bir kaosa hem de Phil Jackson’un emekliliği sonrası asla dolduramayacağı bir rolün içine düşmüştü. Lokavt nedeniyle geç başlayan sezonda hazırlık kampı çok kısa tutulunca, takıma herhangi bir hücum düzeni oturtacak fırsatı da olmadı. Takımın savunması önceki yıllara göre daha iyi gibi görünüyordu belki ama bunun asıl nedeni, hücumun oldukça yavaş olması ve maç genelinde potaya atılan top miktarının azalmasıydı. Ancak bu sezon öncesinde herhangi bir bahanesi kalmadı Brown’un. Bir anda elinde bulduğu son yılların “kağıt üzerindeki” en iyi kadrosuyla pek çokları için şampiyonluğun en büyük favorisi olduktan sonra, kafasındaki her şeyi takıma oturtmak için önünde koca bir hazırlık kampı vardı. Ancak burada da sakatlıklar bir türlü birlikte çalışmalarına izin vermedi.

Yazın daha ortalarında, Lakers’ın bu yıl Princeton Hücum sistemini kullanacağı belli olmuştu. Peki nasıl bir sistem bu? Sahadaki beş oyuncunun da eşit roller aldığı, doğru alan paylaşımı ve pas açılarının yaratılması üzerine kurulu bir hücum düzeni. Yani bir bakıma Mike Brown’un kendi “Üçgen Hücumu”. Princeton’un Lakers kadro yapısına ne derece uyduğunu tartışmadan önce, Charles Barkley’nin geçtiğimiz hafta sarf ettiği şeylerden bir alıntı yapayım:

“Princeton bugüne kadar kaç şampiyonluk kazanmış? Hiç. Bu sistemi kolejde en iyilere gücü yetmeyen takımlar kullanır. NCAA Turnuvası’nda (March Madness) birkaç iyi takımı üzüp, sonra da evlerine dönerler.”

Rick Adelman, 2000’lerin başında Princeton’u Kings’te kullanmıştı. Şu anki Corner Offense’ine de hayli benziyor. Yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılında, şu an Lakers’ta asistan coach olarak bu sistemi yerleştirmeye çalışan Eddie Jordan da Wizards’ta denemişti. Ama işin özü şu. Sıra dışı yetenekleri olan kısalarınız ve iyi bir hücum lideriniz yoksa bu sistem sizin için harika. Hatırlayın, Mike Bibby, Kings günlerinde çok önemli bir oyuncuydu ama asla bir saf oyun kurucu olmadı. Direksiyona tek başına geçip bir şeyler yapacak oyunculardan yoksunsanız (Stojakovic, Christie…) ve iyi pasörleriniz varsa Princeton sizin için biçilmiş kaftan. Ama ya Kobe ve Nash’iniz varsa?

Yukarıda da değindiğim gibi Princeton biraz eşitlikçi bir sistem. Rolleri birbirine yakın oranda pay ediyor. Ancak bu şekilde çoğunluktan azar azar verim alıyorken kimsenin yeteneklerini yüzde yüzük bir başarıyla işleyemiyorsunuz. Birkaç istisna dışında NBA’deki şampiyonluk formülüne bakalım; iki veya üç süper yıldızdan maksimum verim + rol oyuncularından alınabilecek potansiyel en yüksek katkı.

Fakat bu sistemde Lakers adeta bir kolej takımı olmuş gibi. Özellikle Steve Nash tam kaybolma yolundaydı ki Mike Brown’un imdadına Kanadalının sakatlığı yetişti. Kariyeri boyunca pas verip ters tarafa kat eden bir Nash görmemişti kimse. Yadırgandı mı? Kesinlikle.

Dwight Howard da Magic günlerinden daha farklı bir kullanım içerisinde buldu kendini. Genelde pas alışverişini sağlamak için yüksek posta fazlaca çıkmak zorunda kalıyor. Magic’teki kullanımını göstermek için video aradım ama bulamadım. SVG genelde Howard’ı boyalı alanda yalnız bırakacak (etrafında 4 şutörle) oyunlar hazırlayıp, Superman’e gerekli hareket alanı sağlamaya çalışıyordu. Tabii şutörler de savunmayı açtığından Howard rahatça isolation oynayabiliyordu. Ancak Lakers’ta sıkıştığını görüyoruz zaman zaman. Sıkışmasa bile topu çembere yakın aldığı pozisyon sayısı hayli az.


Pick & Roll namına da pek bir şey görebilmiş değiliz geride kalan maçlarda. Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim; Nash, geçen yıl P&R’lerden partnerine en fazla sayı imkanı veren oyuncuydu. Howard da P&R’lerden devrilip en fazla sayı bulan uzun. Yani ikili oyun için dünya üzerindeki en iyi kombinasyon. Nash sakatlanana kadar denendi mi? Pek sayılmaz. Gerçi burada Brown, Nash’e bu özgürlüğü verdiğini söylüyor, o da ayrı.

Pas açısı ve spacing üzerine bir hücum kurarsanız, asist sayınızın yüksek olması gerekir, öyle değil mi? Şu ana kadar Lakers’tan daha az asist yapan sadece 7 takım var. Ligde en fazla top kaybı yapan üçüncü takım durumundalar. Tabii henüz ritimlerini bulamadılar. Bu durum zamanla değişecektir.

Sezonun ilerleyen bölümlerinde Lakers hücumu daha iyi olacak. Hiç şüphe yok. Ancak Princeton, Lakers için kullanılabilecek en iyi sistem değil bence. Charles Barkley’nin de dediği gibi bir underdog iseniz eğer, bu yapı sizin için oldukça iyi. Ancak ligin en iyi pivotu, en iyi off-guard’ı ve en iyi point-guard’larından birine sahip bir takımın daha yaratıcı bir hücum düzenine sahip olması ve elindeki madenleri (madeni değil, madenleri) olabildiğince iyi işlemesi lazım.

Savunmaya gelelim. Ya da durun lan gelmeyelim! Lakers’ı savunma yaparken gören oldu mu bu sene? Varsa yorum bölümünde veya twitter’da bana ulaşsın lütfen.

Lakers maç başına en çok sayı yiyen 12’nci, rakiplerinin en yüksek yüzdeyle şut attığı 11’inci takım ligde. Karşı takım onlara karşı maç başına 21 asist yapıyor. 100 pozisyon başına ligde en çok sayı yiyen 23’üncü takım durumundalar. Aynı istatistikte transition’da da 27. sıradalar. Pick & Roll’dan yenen sayılarda da 26’ncılar. Lan daha ne kaldı geriye?

Hadi hücumun oturması zaman alacak, ki onun da Lakers için en iyi hücum sistemi olmadığını iddia ediyor blogumuzun yazarı, peki savunmadaki sıkıntı ne?

Howard’ın ameliyat sonrası çabukluğunu henüz kazanamadığı açık, tamam. Ama Bynum’dan kötü değil ki hala. Bunun dışında tüm yapı aynı. Nash yaşlı dedik, Blake geldi falan. Ne değişti? Hiçbir şey. Mike Brown’un savunma mentaliteli bir coach olduğunu biliyoruz. Eh, takım bari burada iyi olsa.

Benche gelelim. Kobe’nin dizi geçen yılki operasyondan sonra eskiye nazaran hayli iyi. Ama bu adam 34 yaşında, ligde 17 yılı geride bıraktı ve yaptığı kilometre buradan Ay’a kadar. Bu yıla da sakat sakat girdi. Sezon öncesinde tam bir hafta antrenman yapmadı. Maç aralarını da hala boş geçiyor. Artık onun süresini kısmak lazım. Mitch Kupchak bu yaz FA piyasasından Jodie Meeks ile anlaştı Kobe’yi yedeklesin diye. İyi bir şutördür Meeks. Fena skorer ve savunmacı da değil. Philly’de iki yıldır ilk beş çıkıyordu. Kobe’yi yedeklemesi için pazarda bulunabilecek en iyi oyunculardan biri. Peki paşa Mike Brown ne yaptı? Çocuğu bu sezon geride kalan 5 maçta toplam 20 dakika oynattı. 20 dakika nedir lan? Onun da yarısı Portland ve Detroit maçları koptuktan sonra. Brown’un amacı savunmacı bir ikinci beş yaratmak. Bunun için bazen Ebanks’i, bazen de Artest’i SG’e çekiyor, 3.5 (bu yaşında 4 diyelim artık) Antawn Jamison da SF oynuyor. Bu beşin oyun kurucusu da Darius Morris. Eh be arkadaş! Bu rotasyon devre başına 6 sayı atıyor. Yazıyla altı! Tamam, dedim ya Mike Brown, ikinci beşin savunmacı olmasını istiyor. Savunma da rezalet. “Lakers bench outscored by…” lafını Uranüs’te bile her gün duyuyorlar artık.

Jodie Meeks’i niye oynatmıyor peki coach? İkinci beş uzun olacakmış. Ebanks ve Artest o pozisyona göre uzun kalıyor, ama en az birer adım da yavaş kalıyor. Jamison 3 numara oynayınca da durum farksız. Yani savunma da yapamıyorlarmış. Eh bari biraz hücum olsa.

O da olmaz, olamaz. Meeks gelip her sorunu düzeltecek değil tabi. Bir de oyun kurucu lazım. Steve Blake adam değil. Beğenen varsa yazsın lütfen. İki muhabbet çeviririz. Normalde ikinci beşte oynayacak. Ama Nash sakat diye ilk beşe kayıyor. Yerine gelen adam Darius Morris. Haydaa! Bu çocuk lige geldiğinden beri ördek gibi çırpınıyor sahada. Hayatımda gördüğüm en kötü karar mekanizmasına sahip oyun kuruculardan biri. Gayet iyi atlet. Savunmada baskı yapıyor falan filan. Ama hücumda sadece yarı sahaya getiriyor topu. Kime veriyor? Artest’e veriyor. Ebanks’e veriyor. Hadi Jamison’a versin. Bu işte çok ciddi bir sıkıntı var. Lakers benchi geçen yıl en az skor katkısı veren benchlerden biriydi. Bu yıl da şu ana kadar 29’uncu sıradalar.

Bu yazıyı Utah’a kaybettikleri maçtan sonra yazıyorum. Şu an galibiyet-mağlubiyet sayıları 1-4. Kobe lige geldiğinden bu yana ilk kez böyle bir başlangıç gördü. Maçın bitmesine saniyeler kala benchten kalkıp soyunma odasına gitti sinirli bir şekilde.

Bir de şu bakış var:

 

Bu bakışla göz göze gelecek delikanlı daha görmedik bu diyarda! Önünden geçerken gözlerini diktiği adam Mike Brown. Bu hareket kötü. Lakers için kötü. Mike Brown için çok kötü.

Jim Buss herhangi bir coach değişikliği yapmayacaklarını söylüyor. Böyle bir hamle, geçen seneki kararında başarısız olduğunu gösterecek Buss ailesinin. Utah maçından önce şöyle bir şey söylemişti: “Kobe ile aramızda öyle güçlü bir iletişim var ki, anlaşmamız için bir göz teması yetiyor. Dün antrenmanda göz göze geldik. Bana her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu.”

Şu an Kobe ile göz göze gelmek istemeyeceğine eminim. Kobe, Mike Brown’a bugüne dek herhangi bir saygısızlık yapmadı. Ama Lakers’ın başında istediği coach olmadığını da biliyoruz. Brown göreve atandığında iki gün telefonlara çıkmamıştı. Onun adayı Phil Jackson’un asistanı Brian Shaw’du.

Şuna şüphe yok; Jim Buss ile bir sonraki göz temaslarında “Sıkıntı var Jim” diyecek Kobe. Peki Jim Buss şu an ne diyor?

“Oyuncular açısından sorun yok. Ben de sabırlı olmalıyım.”