Shaquille
O’Neal’ın Lakers’tan gönderilişini Kobe Bryant’ın görkemli kariyerinde bir
milat olarak görebiliriz. Öncesi hayli karanlık ve Phil Jackson’u bile pes etme
noktasına getirecek, kaprislerle dolu bir süreç. Sonrası ise olgunlaştığı ve
liderlik vasfı edindiği “yetişkinlik” dönemi. Ancak 2007 yazındaki takas talebi
dışında herhangi bir sorun çıkarmadığı bu dönemde, kendi seviyesinde bir süper
yıldızla oynamadığını unutmamakta fayda var. Pau Gasol harikulade bir oyuncu
olsa da, Robin rolünde her daim mutlu olmuş ve Batman olmaya çalışmamış bir
isim.
Ancak bu yıl
işler biraz farklı. Kobe’nin etrafında Steve Nash ve Dwight Howard gibi geleceğin
Hall of Famer’ları var. Tabii bu durum Lakers’ın kağıt üzerindeki potansiyeli
dışında, takım içindeki rol dağılımının nasıl olacağı ve süper starların
birbiriyle nasıl bir uyum oluşturacağını merak etmemize sebep oluyor. Zaten LA
medyası da bu konuyu sezonun ilk antrenmanında gündeme getirmekten geri
kalmadı.
Soru basit: “Lakers
kimin takımı?”
“Yani işte,
topu paylaşacağız… olaylarına girmek istemiyorum,” diyor Kobe. "Benim
takımım. Ama ben emekli olduktan sonra Dwight’ın takımı olacak.”
Fazlasıyla net
bir cevap. Ama etrafında bu
kadar iyi oyuncular varken biraz daha “takım oyuncusu” gibi konuşabilirdi Kobe.
Peki arkadaşları bu konuda ne düşünüyor?
“Bence bu,
Kobe’in takımı,” diye konuşuyor sezonun ilk antrenmanı sonrasında Steve Nash. “Medyanın
bakış açısına göre Kobe’nin. Ama aynı zamanda bizim de takımımız. Sorumlulukları herkes paylaşmak zorunda. Kobe her
şeyi tek başına yapamaz. O, harika yaptığı işleri yapmaya devam edecek.
Diğerleri ise kendi paylarına düşenleri yerine getirecek. Bu takım tartışmasız
şekilde Kobe’nin. Kariyeri boyunca buradaydı ve şampiyonluklar kazandı. Ayrıca
takımdaki en iyi oyuncu da o.”
Steve Nash ile
Kobe Bryant, bu yıl iyi polis - kötü
polis olacak. Buna hiç şüphe yok. Ama 38 yaşındaki bir oyuncun yorumundan
ziyade, henüz 26 yaşında olan ve gelecek yaz serbest kalacak Dwight Howard’ın
düşünceleri daha önemli.
“Bu süreçten
geçmek istiyorum. Bu oyunu oynamış en iyi oyunculardan birinden öğreneceğim ve bunun
için sabırsızlanıyorum. Kobe, bana karşı bazen sert olacak ki benim istediğim
de bu. Çünkü bu beni daha iyi bir oyuncu yapacak ve daha iyi bir takım olacağız.”
Kobe’nin
krallığını herkes tanımış gibi.
Oyuncular
henüz cicim aylarında. Basına yaptıkları açıklamalardan ziyade biraz da parke
üzerindeki duruma bakalım. Yaz aylarında, Steve Nash sign-and-trade ile
Lakers’a geldiğinde Kobe ile nasıl bir ikili oluşturabileceklerine dair bir
yazı yazmıştım. Buyurunuz.
Lakers, bu yıl
Princeton hücum sistemi oynayacak. Princeton Üniversitesi’nin efsane coachu
Pete Carril’in 60’lardaki Boston Celtics hücumlarından uyarladığı, alan
paylaşımı ve doğru pas açılarını oluşturmak üzerine kurulu bir sistem. Bu
yapının NBA’deki en iyi uygulayıcısı olduğu düşünülen Eddie Jordan da, asistan
coach olarak Lakers staff’ına dahil oldu. Daha ilk antrenmanla birlikte
Princeton çalışmaya başladı Lakers.
Coach Jordan,
NBA TV’de Princeton Hücumu’nun bazı temel prensiplerini gösteriyor:
Bu da
Princeton Üniversitesi’nin uygulayış şekli:
Bu sistemin
son iyi uygulayıcısı 2000’lerin başındaki Sacramento Kings’ti. Ne denli keyif
veren bir basketbol oynadıklarını hatırladığınıza eminim.
Burada en
büyük soru işareti Dwight Howard’ın iyi bir pasör olmaması. Boyalı alanda
Andrew Bynum’u upgrade etmeleri iyi oldu. Zira “Philly’li Bynum” yazısında da görüntü kullanarak anlattığım gibi,
Bynum pas konusunda tam bir facia. Dediğim gibi Howard iyi bir pasör değil,
ancak Bynum gibi bir kabus da değil. Geçen sezon takas deadline’ı öncesi Pau
Gasol’u takas etmemeleri çok iyi oldu. Gasol, muazzam pas yeteneği sayesinde
Princeton için müthiş bir parça. Ancak Princeton, yüksek posta çıkan 5 numaraya
atılan ilk pasla başlıyor. Yani Howard’ı temel seviye de olsa dağıtıcı rolünde
göreceğiz. Ancak Superman’in hız ve ayak çabukluğundan faydalanıp, ilk pas
görevini Gasol’a verebilirler. Howard’ın çabuk ve hareketli olması da o
bölgenin tıkanmasına engel olur.
Bu sistem,
hücumun Kobe’ye bağlı kalmasını önlemeye çalışacak. Daha da önemlisi, Kobe’nin
her şeyi tek başına yapmaya çalışmasının önüne geçmeyi ve ligdeki 17. sezonuna
hazırlanın 34 yaşındaki Kara Mamba’yı toptan uzak tutup, enerjisini korumayı
amaçlayacak. Steve Nash herhangi bir sakatlık sorunu yaşamadığı sürece, bu konuda
bir sıkıntı olacakmış gibi de durmuyor.
Howard, pas
yeteneğinin iyi olmaması nedeniyle Princeton için en ideal 5 numara değil.
Hücumda pivot oyunu da Andrew Bynum’un gerisinde. Ancak onun mükemmel olduğu
alanlar var tabii ki. Sıra dışı bir savunmacı olmasının dışında, hücumda
içeriye yüzü dönük devrildiğinde durdurulması neredeyse imkansız. Yani pick
& roll için nefis bir bitirici.
Steve Nash,
geçen yıl oynadığı pick & roll’ların yüzde 59.5’inde arkadaşlarının sayıya
ulaşmasını sağlamıştı. Bu alanda lig lideri. Dwight Howard ise, geçen sezon
oynadığı pick & roll’ların yüzde 73.7’sini sayı yapmıştı. Bu alanda lig
lideri.
Uzun lafın
kısası; Lakers, ligin en iyi pick & roll oynatan oyun kurucusuna ve ligin
en iyi pick & roll bitiren uzununa sahip. Bu konuda daha iyi bir ikili
bulmanız imkânsız.
Zaten Mike
Brown, Princeton dışında Nash’in ikili oyunlarını da sık sık kullanacaklarını
söylemişti. Howard ve Nash’i izlemek keyifli olacak.
Pau Gasol,
içeriye devrilme konusunda iyi olmasa da, orta mesafe ve geçen sezon biraz
geliştirmiş gözüktüğü dış şutu sayesinde pick & pop için ideal bir uzun. Ve
bu konuda da tabii ki yine Steve Nash!
Ayrıca Nash,
ikili oyunlarda uzuna inemediği durumlarda yüzde 55 ile şut atmıştı geçen
sezon. Eh, sahanın diğer ucunda bekleyen de bir Kobe var. Ço’ acayip şeyler
bunlar!
Gasol’un
şutundan bahsetmişken… Stan van Gundy, Magic’te Howard’dan maksimum verim
alabilmek için yıllarca dört kısalı bir düzen ve hem hareketli hem de şutör 4
numaralar kullandı. Howard ilk defa eski tip bir power forvetle oynayacak.
Gasol, pas yeteneğiyle bazı farklı avantajlar sunacak ama boyalı alanda Howard
ile sıkışmamaları için iyi bir spacing şart. Devreye yine Princeton giriyor!
Biraz da kenara
gelelim. Geçtiğimiz sezon, ligdeki 30 takım içinde en düşük sayı ortalaması
tutturan bench (20.5) Lakers’a aitti. Şut yüzdesinde de 41.6 ile 20.
sıradaydılar. Lakers, Kobe (34), Nash (38), Artest (33) ve Gasol (32) ile pek
de genç olmayan bir beşe sahip. Yaşlı olmayan tek oyuncu Dwight Howard. Sezon
içinde sakatlık sorunlarıyla boğuşabilirler ve playoff’a diri girebilmeleri
için normal sezondaki yükleri çok olmamalı. Lakers bu alanda da fena işler
yapmadı.
Jordan Hill,
daha yüksek teklifleri reddederek Nash ile oynayabilmek için takımda kaldı.
Fisher takasından gelen ve o dönemde sakat olan Hill, sezon sonuna doğru önemli
katkı yapmıştı. Atletizm ve ribaund yeteneğiyle değerli bir isim. Sözleşmesi
sona eren Antawn Jamison, minimum kontrat karşılığında Lakers’a geldi ki, diğer
yıldızların yanında çok anılmasa da Kupchak’in bu yaz yaptığı önemli işlerden
biri. Önemli bir skor potansiyeli var ve bunun için topu elinde uzun süre
tutmaya gerek duymuyor. Hem de Howard’ın alışık olduğu bir 4 numara. Sixers
şutör guardı Jodie Meeks de bu yıl Lakers forması giyecek. Önemli bir dış atıcı
ve Lakers’ın uzun zamandır ihtiyacını hissettiği ceza şutörü olabilir. Onun
istikrarlı şut sokması Kobe için daha fazla dinlenme, Howard ve Gasol için de
daha fazla hareket alanı demek. Oyun kurucu mevkiinde 3. adam, Howard takasında
gelen Chris Duhon. Ben onu Steve Blake’ten daha fazla beğeniyorum ama neler
yapabileceğini göreceğiz. Geçen sezon pek katkı vermeyen Devin Ebanks de ana
rotasyondaki son isim. Bu yıl boş şutları sokmaya başlamalı.
Unutmadan… İlk
beşin son halkası Ron Artest, bu yazı çok iyi geçirmiş. Hayli zayıflamış. Kobe
onu Indiana günlerinden beri bu kadar fit görmediğini söylüyor.
Lakers, 2003
yazında Karl Malone ve Gary Payton ile anlaşmış ve kâğıt üzerinde o zamana
kadar kurulmuş en iyi kadrolardan birine sahip olmuştu. Herkes Lakers’ın
rahatlıkla şampiyon olacağını düşünürken, finalde Detroit’e 4-1 yenilmişlerdi
(Tek galibiyet de Luke Walton’un hiç hesapta yokken ortaya çıkıp katkı yaptığı
ve Kobe’nin son saniye üçlüğü attığı maçta gelmişti).
O takım pek
çok sıkıntı yaşamıştı. Kobe’nin neden olduğu soyunma odası problemleri, Karl
Malone’un sakatlık sıkıntıları, Gary Payton’un Üçgen Hücum’a hiç uyum
sağlayamayıp özgüvenini tamamen yitirmesi, vs.
Bu takımın, 2003-04
sezonundaki kadronun akıbetini yaşayıp yaşamayacağı merak konusu.
“O zamanki
durum farklıydı,” diyor Kobe. “Malone ve Payton kariyerlerinin sonundaydı.
“Payton ve
beni ele alırsanız, oyun tarzımız, topu almak istediğimiz yerler, post up yapma
şekillerimiz oldukça benzerdi. Malone’un da boyalı alan oyunu Shaq’ınkine bir
hayli benziyordu ve içeride biraz sıkışıyorlardı. Ama bu grup farklı.”
Evet,
gerçekten de farklı. Muazzam bir dağıtıcı, tarihin gördüğü en iyi skorerlerden
biri, Mike Brown’un tabiriyle boyalı alanın Steve Nash’i ve Shaq’tan sonra
gördüğümüz en dominant uzun. Herkesin görev tanımı ve uzmanlık alanı
birbirinden farklı. Kâğıt üzerinde kimse kimsenin işine engel olmayacakmış gibi
görünüyor. Ancak burada en büyük iş Mike Brown’a düşüyor. Eğer işler iyi
başlamazsa, genç coachun bu kadroyu taşıyamadığı yönünde eleştiriler
okuyacağız. Süper yıldızlarını iyi yönetmek zorunda Brown. Ayrıca her oyuncunun
birbirinden farklı olan yeteneklerini en verimli şekilde kullanması ve ortaya
ahenkli bir yapı çıkarması gerekiyor.
Son bir soru
işareti de sakatlık konusu. Dwight Howard, Nisan ayında ağır bir bel operasyonu
geçirdi. Hazırlık kampında iyi görünüyor ama ilerleyen zamanlarda neler olacağı
bilinmez. Kobe bu yaz dizine herhangi bir işlem yaptırmadı ama geride bıraktığı
16 yıl boyunca yaptığı kilometre çok fazla. 38 yaşındaki Steve Nash’in bel
ağrıları da her an geri dönebilir.
Ancak şu
tartışmasız bir gerçek ki, “kağıt üzerindeki Lakers” için limit gökyüzünden
bile yukarısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder