LA Lakers: Beklentisizliğin Dayanılmaz Hafifliği

Los Angeles Lakers hiç karakteristiği olmayan şekilde sezona amaçsız girdi. Geçen seneki felaketten sonra bir mini yeniden yapılanma dönemindeler ve gelecek yazki free agent piyasasında ana oyunculardan biri olana dek bir geçiş dönemi içerisindeler. Kado bizim jenerasyonun hatırladığı dönemdeki tüm Lakers takımları içinde tavanı en düşük olanlardan bir tanesi (Tamam, 2004-05 sezonundaki ekip bambaşka bir boyuttaydı. Doğru).

Bu geçiş evresi ve beklentilerin düşük olması beraberinde stressiz bir ortam doğurdu bu sayede ve yeni Lakers, Mike D'Antoni takımlarının yaptığı en önemli şeyi yapmaya; izleyenlere keyif vermeye başladı. Geçen seneki yaşlı, sakat ve yavaş Lakers, MDA'in inandığı temel prensiplerin büyük bölümünü yapamamıştı. Gerçi buna rağmen ligin en verimli altıncı hücum takımı oldular ve All-Star arası sonrası 28-12 yaptılar. Ancak geçen yılki Lakers hiçbir maçta takım görüntüsü vermemişti. Bu yılki ekip ise baskısız bir ortamda şu ana dek çok daha iyi bir bağ kurmuş gibi görünüyor ve D'Antoni'nin hızlı oynamaya dayalı sistemi herkesin oynadığı oyundan keyif almasını sağlıyor. Bu yazıyı yazarken oynamış oldukları altı maçta üç galibiyet almalarını ve hiç kimse beklemiyorken Clippers ve Rockets'ı yenmelerini, Spurs'e karşı da son çeyreğe kadar dayanmalarını bununla açıklayabiliriz.

Geçen Yılki Sorunlar

Geçen seneki takımın tavanı çok daha yüksekti ve fiziksel sıkıntılar ve Mike D'Antoni'nin tabiriyle "politik" bir takım nedenler, hızlı oyunu ve sahayı açmayı seven coachun kafasındakilerini sahaya yansıtmasına bir türlü olanak vermemişti. MDA'in politik diye bahsettiği şey Dwight Howard'ın durumuydu. D12 kontratının son yılında olduğu ve ayrılma ihtimali olduğu için mutlu edilmesi gerekiyordu. Ancak Howard'ın hücumdaki tek silahı olan post-up'lar -ki onda da ortalama üzerine çıktığı pek söylenemez- MDA'in asla benimsemediği bir hücum seçeneğiydi. Hatta takımın başına geçtiği ilk dönemde, "Post-up sevmiyorum. Bire bir oynayalım, bakalım sen mi üstünlük sağlayacaksın, ben mi... Bu bana çok mantıklı gelmiyor." demişti. İstatistikler de kendisini destekliyor aslında. Fakat Howard'ın çembere yakın bire birlerde ısrar etmesi, ve onun mutlu edilmesi için MDA'in bir takım hücum prensiplerinden vazgeçmesi sezonun kolay geçmeyeceğinin ilk işaretleriydi.

D'Antoni'nin kafasındaki şey, Howard'ı ikili oyunlardaki devrilen adam olarak kullanmaktı. Tıpkı Suns'ta Amar'e Stoudemire'yi kullandığı gibi. Lakers'a gelmeden önceki sezon Howard ikili oyun çıkışlarından ligde en fazla sayı bulan oyuncuydu. Nash de yine aynı sezon ikili oyunlarda devrilen uzuna en fazla sayı yaptıran oyun kurucuydu. Yani kağıt üstünde PnR için muhteşem bir ikili.

Ama daha sezon başında Howard'ın tepeye çıkmak istemediğini sıkça vurgulaması ve post-up arzusu, bel ameliyatı sonrası fazlasıyla yalandan yaptığı perdelemelerle birleşince MDA'in kafasındaki ikili oyun planı yeterli verimliliğe ulaşmadı.

Oyuncuların fiziksel ve teknik yapıları da Lakers hücumu için bir diğer soru işaretiydi. Tıpkı Howard gibi çembere yakın oynamayı seven Pau Gasol, D12'e çalışma alanı yaratması için çemberden uzak oynatılmaya başladı ve bu şekilde verimi azaldı. Hatta birçok defa maç sonlarını benchte geçirdi, ilk beş oyuncularıyla aynı anda sahada kaldığı sekanslar da minimuma indi. 

Nash'in sezonun daha ikinci maçının başında sakatlanması ve 2 ay kaçırması ardı arkası gelmeyen diğer sakatlıklarla birleşince Lakers iyice dağılmaya başladı. Herkes sağlıklı olduğunda topu domine eden Kobe'nin varlığı Nash'i bir sabit şutöre çevirdi. Yaşlanması ve esnekliğini kaybetmesiyle birlikte ikili oyunlardaki etkisinin azalması da D'Antoni'nin kafasındaki basketbolun bir türlü oynanamamasına neden oldu.

Lakers'ın ideal beşindeki dört adamın yaşlı ve beş adamın tamamının yavaş olması hem hücumda yarı saha basketboluna sıkışmalarına sebep oldu, hem de her takımın transition'da onları paramparça etmesine. Çünkü takım ne kadar çabalarsa çabalasın geri koşamıyordu. Bir dönem geri koşmaya o kadar konsantre oldular ki hücum ribaundları tamamen ikinici plana atıldı. Kobe takım arkadaşlarına daha şut atılırken geriye dönmeye başlamalarını tembih ediyordu. Howard gibi bir canavar ve Gasol gibi uzun bir oyuncuya karşın Lakers en çok hücum ribaundu alan ancak 14'üncü takım olabildi geçtiğimiz sezon.

Geçen yılki sorunlardan bahsetmeye devam ettikçe konu konuyu açar. Sizi çok sıkmadan bu yıla geleyim.

Şef... Bana Biraz Minimum Kontrat

Artık Dwight Howard yok. Kobe bir süre daha yok. Lakers'ın gelecek yıl kontratllı oyuncuları Steve Nash ve Robert Sacre. Yani 2014 yazında cap room'ları ciddi anlamda boş. Kobe ve -kalırsa- Gasol'un ciddi anlamda indirim yapacaklarını da varsayarsak Lakers'ın elinde iyi bir oyuncu grubunun yanında free agent pazarında hayli aktif olmalarına olanak tanıyacak ekonomik özgürlük kalıyor. Hoş, bence oradan pek ekmek çıkmayacak. Neden böyle düşündüğümü geçen yaz anlatmıştım. Ama birkaç yıldır kafalarında kurdukları 2014 planına sağdık kalmak adına bu yılki takımı minimum kontratlar ve bir adet mini mid-level (Kaman) ile kurdular.


Belki uzun soluklu değil ama çok daha D'Antoniesque bir yapı oluştu. Tavanları geçen yıla oranla epey düşük olabilir ama en büyük sıkıntıları olan atletizmi bu yıl toparladılar. Kadroları birbirine yakın seviyede çok fazla oyuncudan oluşuyor. Bu sayede iki beş arasında ciddi bir fark yok ve MDA geçen yılki gibi darlık çekmiyor. Şu ana kadar da kendi karakteri dışına çıktı ve takım 11 kişilik bir rotasyonla oynuyor. Arayışlar biraz son buldukça zamanla durum değişecektir gerçi.

Girişte de bahsettiğim gibi takımın üzerinde hiçbir baskı yok. Çünkü kendilerinden herhangi bir beklenti yok. Aldıkları her galibiyet ekstra bir durummuş gibi algılanıyor. En azından medyayı kazanmalarına alıştırana kadar durum böyle kalacak. Böyle bir ortam, atletizm, koşmaya ve erken atışa müsaade eden bir coach varken haliyle herkes oynadığı oyundan zevk alıyor. Bu yüzden Lakers bu yıl çok ciddi anlamda keyif veriyor izleyenlere. Geçen yıl tüm gezegen uyuya kalıyordu onları izlerken.

Şimdi, tam olarak nedir bu yılki Lakers'ın geçen yıldan farkları?

Öncelikle; artık gençler. MDA'in istediği gibi hızlı oynuyorlar. Geriye koşabiliyorlar ve transition'da acınacak hallere düşmüyorlar. 2 uzunla oynamak zorunda kalmıyorlar ve MDA'in çok istediği şekilde sahayı açabiliyorlar. Şu an ikinci beşten gelen 4 numaraları daha geçen yıl bazen 3, bazen de 2 numara oynuyordu! Bunun da ötesinde takım olarak oynuyorlar. Birbirleriyle oynamaktan keyif aldıklarını beden dillerinden anlamak için psikoloji okumuş olmanız gerekmiyor. Şu an sahaya çıkarabildikleri bir süper yıldız olmadığı için topu iyi paylaşıyorlar.

Geçen sezon asist üzerinden basket bulma sıralamasında 17'inciydi Lakers. Bu yıl ise 10'uncu sıraya kadar yükseldiler.

Ancak hızlı oynamaları, umdukları maksimum verime ulaşmalarına izin vermiyor. Çünkü Steve Nash artık yaşlı. Eski temposundan çok çok uzak. Genç kanat adamlarını etrafına alıp sahayı hızla koşamıyor Suns günlerinde yaptığı gibi. Diğer guardlar; Farmar ve Blake, tempolu olsalar da asla Nash gibi bir saha generali olamadılar ve onlar da belli bir yere kadar taşıyabiliyor koş-koşu.

D'Antoni'nin Phoenix zamanlarındaki efsane sisteminin anahtarlarından birisi Pick N' Roll'lardı. 

İyi bir spacing için temel şartlar şunlardır: İki iyi şutörü dip çizgilere gönderirsiniz. İki guard hücum alanını kendi aralarında paylaşır. Topa sahip olan, uzunla ikili oyun oynayıp perdeleme sonrası rakip savunmaya switch yaptırarak uzun savunmacıyla kalarak iki tane ters eşleşme yaratır ve savunmanın dengesini bozar. Buradan itibaren belli başlı, basit ve sonuca yönelik seçenekleri vardır: Üzerinde kalan uzunla bire bir oynayıp, kendine atış mesafesi yaratıp şut atmak. Topu uzuna indirmek. Çembere drive ederek uzunu geçip, yardımı üzerine çektikten sonra boş kalacak dip çizgi şutörlerine pozisyon yaratmak... Oyuncularınız aynı zamanda ortalama üstü pasörlerse, bu senaryo oluştuktan sonra rakip savunmanın o hücum bitmeden dengesini geri kazanması imkansıza yakın bir şey.

Şimdi MDA'in elinde o şutörler var. Ama ikili oyundan devrilen uzunları ya da drive edebilen kısaları yok (biraz Farmar dışında). Bu, o efsane hücumun yeniden canlandırılmasının önüne geçen en önemli faktör.

Mike D'antoni hafta içinde şöyle bir şey dedi: "İkili oyunları sık kullanıyoruz ama uzunlarımız devrilmiyor (roll), dışarı açılıyor (pop). İkili oyunların yüzde doksanında devrilmemiz lazım."

Uzun oyuncu perdeleme sonrası devrilmez dışarı çıkarsa, oyun kurucudan topu alır ve şut atar. Atışı girer ya da girmez. Bu kadar. Savunmanın dengesi bozulmaz. Ama perde sonrası devrilirse mutlaka ama mutlaka kendisine yardım geleceği için yayın etrafına dizilen üç şutörden en az biri boş kalacaktır. Oraya çıkarılacak pas da savunmanın dengesini bozmak ve rakip adına kaosu başlatmak için yegane faktör. Ama Lakers, ikili oyunlarda devrilecek türde uzunlara sahip değil. Gasol, Williams, Kaman, Johnson... Hepsi perdelemeden sonra pop yapan adamlar. Hill çok nadir de olsa devrilebiliyor ama önemli bir hücum tehdidi değil. Vasatın bayağı altında. Yalnız, hafta içinde aldığı tembihlerden sonra Gasol'un pop'ları biraz daha bırakıp, roll'a kafa yormasını bekleyebiliriz. Houston maçında da bazı işaretleri gördük. Ama bu onun karakteristiği değil. O yüzden ciddi bir değişim olmayacak.

PnR'ların diğer faktörü de tabii ki kısa oyuncu. Nash, kariyeri boyuncu ikili oyunların kralı oldu ama yukarıda da değindiğim gibi artık eskisi gibi oynatamıyor o oyunları. Ona perde yapan uzunun sadece dışarı açılması, Nash'in de artık çembere gitmekte ciddi anlamda zorlanması bu oyunların yeterince iyi işlememesindeki en önemli faktör.

Diğer yandna bu yıl şut ritmini de bulamadı Nash. Umarım geri gelir o sihir.


Görselde Steve Nash'in bu yılki şut performansı var. Maviler isabetli, kırmızılar isabetsiz. Dikkatinizi çekecek ilk şey muhtemelen elbow'lardan kaçan şutların fazlalığı. Bu yıl Steve Nash'in ikili oyun senaryoları genelde açılan Gasol'a pas vermek ya da perdelemenin yapıldığı yere göre sola ya da sağa bir dribbling yapıp şut atmak. Bu yıl şutunda sorun yaşadığı için o atışların da büyük bölümünün kaçtığını görüyoruz. Çembere ne kadar az gittiği de gözden kaçmıyor.

Bu eksiklikler D'Antoni tarzındaki hücum sistemlerinin yeterince iyi çalışmamasının ana faktörlerinden biri.

Takımın diğer guardlarında da durum dramatik değişiklikler göstermiyor. Steve Blake ikili oyun adamı değildir. Ona hiç bakmayalım ve Jordan Farmar ile devam edelim.


Farmar'da durum biraz daha farklı. Elbow'lardan neredeyse hiç şutu yok. İkili oyun çıkışlarında şutu pek tercih etmediğini anlıyoruz buradan. Ama pota dibinden epey denemesi var. Lakers'ın çembere drive edebilen yegane oyun kurucusu olduğunu şut terichleri de gösteriyor. Burada gösterilenler, oyun içinde meydana gelen atışların tamamı. Yani oyuncunun sadece ikili oyunlardan neler yaptığı değil. Ama tarzlara ilişkin az çok fikir veriyor.

NBA.com'un SportVU ile gittiği ortaklık sonrası bize sunulan veriler gerçekten son derece kapsamlı. Hangi oyuncunun ne kadar asistinin yendiğini dahi görebiliyoruz. Sonrasındaki şut girse asist olacak ama kaçtığı için asist yazılmayan paslarda Steve Nash lig 17'ncisi. Maç başına neredeyse 12 pası değerlendirilemiyor arkadaşları tarafından. 

Buradaki bir numaralı isimse Pau Gasol. Devrilmediğinden ve perdelemeden sonra pop yapıp şut attığından bahsetmiştim Gasol'un. Orta mesafe şutunu geçen yıl öncesinde ciddi ölçüde yitirmişti İspanyol. Bu yıla da iyi atarak başlamadı.

Onun da şut performansına bakalım...


Yukarıdaki tablo Gasol'un bu sezon kullandığı tüm atışları ve bu atışların alan olarak dağılımını gösteriyor. 1, 2 ve 3 rakamlarıyla işaretlediğim yerler Pick and Pop sonrası en çok atış kullandığı üç bölge. Oralardan toplamda 4/22 atmış şu ana dek. Tabii hepsi ikili oyun çıkışları değil. Ama inanın yarısından çok daha fazlası öyle.

Özetle; Mike D'Antoni, hücum sistemini işletecek 2-3-4 numaralara öyle ya da böyle sahipken, hücumun temelini oluşturacak 1 ve 5 numaralardan yoksun. Bu da Lakers'ın elit bir seviyeye çıkmasına asla olanak tanımayacak. Steve Nash beş yaş genç olsaydı çılgın olurdu o ayrı.

Mevcut yapıdaki Lakers sezon boyunca şirin bir takım olacak ve göze hoş gelen bir basketbol oynayacak. Çok kötü olmayacaklar ancak çok iyi de olmayacaklar. Son 10 yılın en iyi draf sınıfı geliyorken, takımı orta ya da orta üst seviyeye çıkaracak oyuncular bulma tercihlerinin ne kadar mantıklı olduğu tartışılır. Bence bu sezon daha başlamadan havlu atmaları onlar için en iyisi olacaktı. Ancak olan oldu ve Lakers bu yılki League Pass takımlarımızdan biri olmaya aday halde şu anda.

MDA ve Sürpriz

Mike D'Antoni biraz tekdüze bir coach olmakla eleştrilir. Üzerinde oynama yapmayı sevmediği kesin bir sistemi vardır ve alternatif planlara yönelmek çok sevdiği bir şey değil. Birçok coach gibi basketbolda inandığı bir takım değerler var ve başarılı olacağını savunduğu tarzdan pek vazgeçmiyor. Bu düzen Suns'ta basketbol tarihinin en keyifli oyunlarından birini ortaya çıkarırken işler Knicks'te çok iyi gitmemişti. Lakers'ta ise 2014'ten önce gerçek bir D'Antoni takımı görmüş olmayacağız ve yorum yapmak için 2 sezon bile oldukça erken sayılabilir. Tabii buradaki gerekçeler geçen sezon takıma beşinci maçta gelmesi ve oyuncu grubu üzerinde hiçbir kararda bulunamamış olması ve Lakers'ın geçtiğimiz yaz sahip olduğu sınırlı hamle alanı.

MDA, inandığı yüksek tempo ve açık alan oyunuyla zaman içinde birçoklarının sempatisini toplamış olabilir. Ancak hiçbir zaman mola dönüşlerinde elit oyunlar çizen bir coach olarak görülmedi. Bu alanda ligin en iyileri tartışmasız Gregg Popovich ve Doc Rivers. Üçüncü sıra için ligdeki diğer tüm coachlar çekişebilir.

Ancak D'Antoni, Houston maçının sonunda çizdiği oyunla, molalarda bazen ne denli güzel işler çıkarabileceğini gösterdi.

Lakers, ayrılıkları sonrası Dwight Howard ile ilk kez karşılaştığı maçın büyük bölümünü önde götürdüyse de, maçın son 3 buçuk saniyesinde iki sayıyla gerideydi. Ama topu yere vurmadan oynadıkları hücumda buldukları üçlük sahadan galibiyletle ayrılmalarını sağladı.


Topu pota altından Jodie Meeks oyuna sokuyor. İki uzun Gasol ve Johnson iki elbow'da bekliyor. Gasol epey pasif bir görünümde ancak Johnson her an çembere doğru cut yapabilecekmiş gibi. Savunmanın dikkatinin küçük de olsa bir bölümü orada. Ama asıl iş tepedeki guardlarda.

Orada Nash ve Blake var. Blake'i Lin savunuyor. Nash'i tutan Beverley ise Lin'in hemen solunda ama şu an göremiyoruz.

Meeks hakemden topu alırken Blake okla gösterilen yerde minik bir tur atıp Lin'in kafasını karıştırma niyetinde.


Blake turunu tamamlıyor. Yine okla gösterilen yerden geliyor ve orijinal konumuna dönüyor. Lin bir sağ bir sol yaptı bu esnada. Blake'in karşısına alttan çıkma niyetinde. Nash'i tutan Beverley'i görebiliyoruz şu an.

Bitirici hamle gelmek üzere...


Steve Blake'in o daracık alanda attığı tur kafaları bir anda karıştırdı. Lin, Blake'in hücum alanının sağ bölgesine olan hareketinin devam edeceğini düşünüyordu ve oraya alttan dolanıyor. Ancak Blake bir anda sola hareketleniyor ve bu koşu Houston savunmasındaki ilk kırılma anı olacak.

Blake sol forvete hareketlenmeye başlarken Nash, Lin'e perde yapıyor. Blake'in kafa karıştırıcı turundan sonra Nash'in perdesi Lin'i tamamen devre dışı bırakacak. Şu anda switch yapmaları lazım. Blake'in üzerine gitmesi gereken adam artık Beverley.


Blake gaza basıp gitti. Nash hala Lin ile boğuşuyor. Linsanity tamamen devre dışı. Blake'e hareketlenmeye çalışan Beverley de Gasol'un perdesine takılıyor. İki kısa savunmacı da bir anda ekarte edildi.

Dwight Howard çembere yakın bir yere atılacak herhangi bir pası ve/veya sonrasındaki bir atışı savuşturmak için boyalı alandaydı. İki kısanın da pozisyonunu kaybettiğini görünce Blake'e kendi hareketlenmeye karar veriyor haklı bir şekilde.

Ama çok geç. Blake bomboş denebilecek bir pozisyonda üçlüğü gönderiyor ve Lakers maçı kazanıyor.

İşte böyle...





Lakers, Dwight Howard ile ilk yüzleşmede gülen taraf oldu. Ama Steve Nash'in söylediğine göre soyunma odasında herkes galibiyeti kutluyordu, Howard'ı yenmeyi değil. Geçen yıl takım olmanın yanına dahi yaklaşamamıştı Lakers. Bu yılsa durum oldukça farklı görünüyor. Kağıt üstünde geçen yıldan çok daha güçsüz olsalar da, geçen yıldan çok daha bir arada oynuyorlar. Birlikte kazanıp birlikte kaybetmeyi yeniden hatırlamak üzereler. 

Lakers için bu yıl en iyi ihtimal muhtemelen playoff ilk turunda elenmek olacak. Son yıllarda playoff bozgunlarına fazlasıyla alıştılar. Fakat bu kez belki de başarısızlık değil başarı olacak tatile benzer şekilde çıkmaları. Ama en azından bunu birlikte yaapcaklar ve yeniden bir kimlik sahibi olacaklar...

Popovich, Spurs, Yeni Sezon ve Ritim


San Antonio Spurs yeni sezonda oynadığı üç maçın ikisini kazanmış olabilir ama oyun olarak henüz geçen yılın keskinliğine ulaşamadılar. Hedeflerinin ucuna kadar geldikten sonra dramatik bir final serisiyle kaybetmiş olmak yeniden motive olmayı biraz zorlaştırıyor. Ayrıca bazı temel parçaların bacaklarının bir yıl daha yaşlanmış olması da ritim bulmaları için biraz zamana ihtiyaç duymalarına neden oluyor.

Hey! Burada Gregg Popovich'in takımından bahsediyoruz. Pop formunu asla yitirmez. Fırçalara sezon öncesinde başlamıştı. Daha üçüncü maçtaysa ESPN'den J.A. Adande'yi kariyerinin ilk saha için röportajında her zamanki sevecenliğiyle karşıladı!

Spurs'te bir takım değişiklikler var. Gary Neal artık yok ve onun yerine Tom Thibodeau'nun sisteminde savunma paternelerini özümseyen skorer Marco Belinelli takıma dahil edildi. Atletizmi dışında Pop'un hayli tuttuğu türde adamlardan. Oyunu anlıyor, eldeki seçenekleri okuyabiliyor ve sahayı açıyor. Oyun kurucu rotasyonunda Patty Mills, Corey Joseph'ın önüne geçmiş durumda. Duncan ve Ginobili biraz daha yaşlı, Leonard biraz daha olgun falan filan.

Tony Parker ve Boris Diaw, hayli iyi geçen Avrupa şampiyonası sonrası sezona da iyi girdiler. Duncan göğsünden yaşadığı sakatlık nedeniyle Lakers'a karşı dinlendirildikten sonra 24-7 ile döndü. Dakikalar hala iyi ayarlanıyor ve takım, oyuncular sahada diri kaldığında Popovich'in istediği set temposuna ulaşılabiliyor. Her bir oyuncunun sahada kat ettiği mesafe 48 dakikaya oranlandığında ilk 20 kişi arasında 4 tane Spurs oyuncusu var. Patty Mills, anlamlı süreler alan  oyuncular arasında en hızlı mesafe kat eden isim tüm NBA'de. Teoride set tempoları orada duruyor. Ama işte ilk paragrafta bahsettiğim iki faktör ve benzeri sebeplerden ötürü henüz yeterince keskin işlemiyor Spurs.

Yeni Portland Trail Blazers'ı hayli seviyorum. Gerçi bu adamları her zaman seviyorum. Bu yıl artık bir benchleri var. Daha yi bir benchleri var demiyorum; bir benchleri var! Geçen sene ligin en düşük skor katkısını yapan ikinci beşe sahiplerdi. Artık orada da NBA oyuncuları oynuyor! Tony Stotts genelde ipleri oyuncuların eline bırakmayı tercih eden bir coach. Sahadaki oyuncuların belli düzenlere sıkı sıkıya bağlı olması gibi şartları yok. Genelde Damian Lillard ve LaMarcus Aldridge'in ikili oyunları ve Aldridge'in post-up'ları üzerinden şekillenen bir hücum düzenine sahipler. Ama özellikle ilk beşte oyunu anlayan bolca oyuncuları olduğu için top iyi dönüyor, doğru el çoğunlukla bulunuyor.

Bu iki takımın cumartesi gecesi oynadığı maça gidelim şimdi. Bazı görsellerimiz var.

LaMarcus Aldridge'in sen sevdiği şey topla sol elbow ve yakınlarında buluşmak. Hücum sahasının sağ yarısını çok nadir kullanıyor. Orada pek etkili değil zaten. Ekmeğinin büyük bölümünü sol taraftan yiyor. Spurs'e karşı da çoğunlukla bu bölgeden üretim yaparak 24 sayı ve 4 asist yaptı.

İncelediğimiz pozisyonda yine en sevdiği bölgede topla buluşuyor Aldridge. Portland onu izole ediyor. Spurs de yardım getirmeden, Duncan'ın savunmasında kontrol ediyor.


Bu tip pozisyonlarda genelde sağına dönüp hayli yüksek bir yüzdeyle fade-away atıyor Aldridge. Ama bu hücumda hareket alanı var ve ortaya gitmeyi tercih ediyor. Duncan'ı çok rahat ekarte edip faul çizgisinin bir adım içerisinden epey kolay bir atış bularak basketi yapıyor.

LaMarcus Aldridge ik yarıda tam 8 saha içi isabeti buldu bu şekilde oynayarak. Spurs herhangi özel bir şey denemedi ve onun tüm post-up ve iso'larını bire bir savundu.

Fakat Gregg Popovich ikinci yarıda biraz tuzak kurmayı tercih etti LaMarcus Aldridge'e.

Son çeyrekten bir örnek...

Maç sonuna gidiyoruz. Batum topu Aldridge'e indirecek. Yine en sevdiği yer. Ama ikinci yarının çok büyük bölümünde Spurs yardım getirdi Aldridge topu aldığında. Görsele bakarsanız arka taraftaki Duncan daha pas Batum'un elinden çıkmadan hareketleniyor Aldridge'e doğru. Devrenin büyük bölümünde buraya odaklanmışlardı Portland hücumlarında çünkü. Ginobili de Duncan'ın boşalttığı yere, Robin Lopez'in rotasyonuna geliyor. Parker ve Belinelli de ortayı kalabalıklaştıracak hemen.

Gregg Popovich ve Spurs savunmasının buradaki amacı Aldridge'in topu elinden çıkarmasını sağlamak. Olmazsa zor bir şut tercihi de onları epey memnun eder.

Diaw önden savunuyordu Aldridge'i. Topu aldığında ilk yapacağı şey yine sağ omzundan dönmek olacağını için Duncan hemen o taraftan gelip hareket alanını tamamen kapatıyor Aldridge'in. Ginobili doğru rotasyonu yapıp Robin Lopez'e inmiş. Belinelli, Batum'a biraz mesafe bırakarak ortayı kalabalıklaştırıyor. Aynı şekilde Parker da doğru yerde. 

Spurs savunması L-Train'in şut atmasına, sağından dönmesine veya ortaya doğru drive etmesine izin vermiyor. Çok iyi iş.

İlk yarıda 8 saha içi isabeti bulan LaMarcus Aldridge'i ikinci yarıda sadece 3 (son çeyrekte ise ancak bir) isabette tutmayı başardılar bu tuzaklarla. Yoksa maça dönmeleri pek olası değildi.

Üstad Gregg Popovich'in en iyi olduğu yerlerden biri de molalarda çizdiği oyunlar ve zengin playbook'u. Çizdiği yaratıcı oyunlarda en çok başvurduğu yöntem ise aldatmaca. Playoff'ta Warriors serisinde o aldatmacaların en güzellerinden birini izlemiştik ve onun üzerine bir yazı da yazmıştım. Oradaki tüm görseller silindiği için paylaşamıyorum maalesef. Top oyuna sokulmak üzereyken kullanmaya niyeti olmadığı (ya da o esnada ilk tercihleri olarak düşünmediği) birkaç oyuncuyu, asıl kullanacağı adamın çalışma alanının uzağına gönderiyor Popovich. O isimler hareketlendiğinde savunma onlara odaklanırken, kullanmak istediği oyuncuya daha geniş bir çalışma alanı kalıyor ve oyunun geri kalanı onun üzerine kuruluyor. Tabii bu anlattıklarımın tamamı 2-3 saniye içerisinde gerçekleşen şeyler.

Spurs oyuncuları sezon başında biraz paslı olsa da Pop her zaman keskin.

Fark maç içinde 14'e kadar çıkmıştı ama Spurs son bölümde geri gelmeyi başardı. 22 saniye kala fark iki basket. Spurs mola sonrası topu oyuna sokuyor.

Pası verecek kişi Kawhi Leonard. Hakem topu ona vermek üzere. Portland savunmasının aklını karıştırmayı hedefleyen hareketler dizisi şimdi başlıyor.

Uzak taraftaki uzun Tim Duncan. Sağ elbow'da Parker var. Aşağıda Belinelli bekliyor. Sağ forvette ise Ginobili var. İlk hareket Ginobli'den. Mavi ok... Sol dibe doğru hızla hareketlenmeye başlıyor ve savunma bir an Pop'un top almasını istediği kişinin Manu olduğunu düşünecek.

Hücumun aslında üzerine çizilmiş olduğu kişi Marco Belinelli. Sarıyla işaretli. Ama biz bunu daha bilmiyoruz.

Ginobili sol dibe koşusunu yapıyor. Savunmacısı Wes Matthews onunla. Hatta Arjantinliyi görmemize de engel oluyor. Mavi okla belirtiliyor Manu. Şimdi Parker da hareketleniyor. Ginobili'ye top gitmezse "Heh, tamam. Set kesin Parker'a çizilmiş." diyecekler. 

Batman Begins'te Bruce Wayne, eğitmeni Ra's al Ghul'a ninjaların silah kullanıp kullanmadığını sorar. Ra's al Ghul ise onları sadece dikkat dağıtmak için kullandıklarını söyler.

Tony Parker da hareketleniyor ama aslında o da bir aldatma aleti. Kullanılmayacak bir silah.

Belinelli ise elleri cebinde duruyor resmen!

Parker bir anda Duncan'ı savunan Robin Lopez'e perde yapıyor. Duncan oradan çıkarken anlıyoruz ki Parker'lık bir olay da yok. Tim Duncan aşağı yönelecek şimdi.

Asıl Spurs oyunu adeta şu an başlıyor. Buraya kadar olan kısım dikkat dağıtma hamleleriydi.

Belinelli de uyuma numarasına bir son verecek ve tepeye hareketlenecek hemen şimdi.

Belinelli, üzerine gelen Duncan'ı gördüğü anda yukarıya koşmaya başlıyor. Duncan, İtalya oyuncuyu savunan Damian Lillard'a perdeleme yapıyor. Belinelli tepeye çıkıp top isteyecek.

Spurs hiçbir engele takılmadan sonuca varmak üzere. Akıyor Pop'un oyunu!

Kawhi Leonard pası verdi Belinelli'ye. Lillard, Duncan'ın perdesinden ancak çıkıp geliyor. 

Ve bomboş bür üçlük...

Fark tek basket. Toplamda bir saniye bile işlemiyor maç saatinden. Müthiş.

Yıllarca pek çok kişi Spurs'u yaşlı ve sıkıcı bulmuş ve oynadıkları basketboldan keyif almamıştı. Ama Popovich yaşlanan yıldızlarını merkezden biraz uzaklaştırıp, rolleri daha eşit paylaştırdığından ve set temposunu artırdığından beri Spurs harika bir basketbol oynuyor ve her yıl hedeflerinin kıyısına kadar geliyor. Bu kadar gayret gösterip ciddi hayal kırıklıkları yaşadıktan sonra heyecanlarını ve motivasyonlarını ne kadar sürdürecekler bilmiyorum. 

Her sezon başında aynı şeyleri tartışıyoruz ve Spurs her zaman muazzam bir basketbol oynuyor. Bu sene de aynı şeylerin yaşanması olası. 

Paslarını biraz döküp Gregg Popovich formuna çıkmalarını bekleyelim!


Houston Rockets, Dwight Howard, Yeni Kurgu ve Zorluklar

A... 100... Beş... Yıldızlı Beş... Pekiyi...

Yukarıdakiler, Houston Rockets GM'i Daryl Morey'nin son iki offseason'da yaptıklarının notu. Geçtiğimiz sezon öncesi OKC'nin max extension vermek istemediği James Harden'ı kaptıktan sonra, bu yaz da free agent pazarının en gözde ikinci ismi Dwight Howard'ı Texas'a getirmeyi başardı.

D12, geçtiğimiz yılın Nisan'ında çok ciddi bir bel fıtığı ameliyatı geçirmişti. O günden bu yana da asla Superman formunda görünmedi. Ancak yine de geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında ilk aylara göre daha aktif ve güçlüydü. Bunun sonucunda da Lakers'ın berbat savunmasını (ligin en iyi 19'uncu savunmasıydılar) sezon sonuna doğru nispeten toparlamayı başarmıştı. Geride kalan sezonda yeterince iyi olmamasının ameliyatın etkileri dışındaki sebebi ise hazırlık kampına katılamamasıydı. Bir sporcunun, hele ki sürekli seyahat etmekten çalışacak zamanı ve hali kalmayan bir NBA oyuncusunun sezon için güç toplayabileceği en iyi ortam hazırlık kamplarıdır. Howard bu kez tüm yazı çalışarak geçirdi ve yeni sezonda ideal güç ve enerjisinde olacağını bekleyebiliriz. Sezon ortasında omzunda bir labrum kopuğu yaşamıştı. Ameliyatla bile yüzde yüz geçmeyen iğrenç bir şey. Sakat bölgeyi ve etrafını daima güçlü tutmanız gerekiyor. Sezon sonunda yapılan son testlerde ameliyat olmasına gerek olmadığı anlaşıldı ve üst üste ikinci yazı antrenmansız geçirmekten kurtuldu. O ağır bel sakatlığı sonrası eskisi kadar sıradışı bir atlet olamayacak belki ama yeni sezona geçen yıla oranla kat kat daha güçlü geliyor Howard.

Houston geçen yıl ligin en yüksek tempoda oynayan takımıydı. Maç başına 99 hücum kullanarak, yüksek rakımda çılgınca koşup rakiplerinin beynine oksijen gitmesini engelleyen Denver'ın bile üstünde yer aldılar. Özellikle Parsons'u 4 numaraya çektikleri kısa beşlerde çılgınca dış şut kullandılar. NBA'de maç başına en fazla üç sayılık atış deneyen dördüncü takım onlardı geçen yıl. Ömer Aşık da dahil olmak üzere kadrodaki hiçbir uzunun hücum yeteneği olmadığı için yapabilecekleri en iyi şey de buydu zira. Topları genelde geçiş hücumunda kullanmaya çalıştılar (şutlarının yüzde 43'ü ilk 10 saniye içinde geldi), şutörlerle sahayı açıp ortadaki PnR'de devrilen adama ya da penetreciye gelecek yardım sonrası savunmaları eksiltmeyi amaçladılar. Yıl boyu en çok yaptıkları şey ise hücumu Harden ve Lin'in isolation'larına bırakmaktı. 

Bu düzen genelde de işe yaradı. Playoff ilk turunun ilk maçında Thunder'dan yedikleri sağlam tokadın ardından, hücum alanının kilitlenmesine neden olan Aşık - Smith ikilisini bozup dört kısaya (Chandler 4'e çekildi, ilk beşe Delfino yerleşti) döndükten sonra rakiplerinin savunma düzenlerini bozdular ve Westbrook'un da sakatlanmasıyla neredeyse turu geçeceklerdi. (Beverley aman hocam!)

Dwight Howard'ın gelişini de yukarıda sıraladıklarım üzerinden açıklayacağım.

Kendisini her ne kadar çok sevsem de aramız bir süredir bozuk! Ama az sonra yazacaklarımın bununla ilgisi yok. 

Dwight Howard'ın Lakers'taki en büyük mutsuzluklarından biri (Kobe dışında) coach D'Antoni'nin daima hızlı oynamaya çalışması, dış şut bazlı bir düzeni benimsemesi ve post-up oynamanın verimsiz ve mantıksız olduğuna inanmasıydı. Lakers, MDA ile ligin en yüksek tempoda oynayan altıncı takımıydı ve buradaki oyuncu çok hızlı bulan Howard, şu anda ligin en hızlı takımında.


İki takımın 24 sn kullanımlarının kıyaslaması

Bu durum biraz mantıksız geliyor. Howard, D'Antoni'nin yüksek temposundan hoşnut değildi ama şimdi çok daha yüksek bir tempoda. Belki perde arkasındaki nedenler farklıdır. Öte yandna post-up'lar Lakers düzeninin merkezinde değildi ama Houston'da (oyuncu yapısının da etkisiyle) yörünge çevresinde bile değildi.

Serbest oyuncularla görüşme dönemi başladıktan sonra Houston'dan gelen ekip (Daryl Morey, Kevin McHale, Hakeem, Clyde, Skype üzerinden Yao), Dwight Howard'ı ikna edebilmek için yaptığı sunumda, takıma katılması halinde hücum düzeninin değişeceğini ve post-up (yani Howard) merkezli bir düzen kurulacağını garanti etmişti.. Bunun ne derece doğru olduğunu göreceğiz ama kesin olan bir şey var ki; her ne kadar bu düzen için uğraşıyor olsa da Dwight Howard'ın çok zayıf bir hücum repertuvarı ve çok verimsiz bir post up oyunu var.


Bu konuda verilebilecek yüzlerce örnekten sadece biri...

Howard, Tim Duncan'a karşı post-up yapıyor. Duncan çok akıllı bir oyuncu ve elit bir savunmacı olduğu için ikilinin eşleşmelerinde Howard eğer gücüyle orayı paramparça edemezse, genelde zor bir atışa itiliyor ya da top kaybı yapıyor.

Hücumdaki yerleşmeye bakarsak D12 için yeterince çalışma alanı var. Kobe topu aşağı indirdikten sonra yukarı çıkarak gerekli alanı yaratıyor. Howard ile Kobe'nin savunmacısı Green arasında epey mesafe var. Yani yardım gelmeden bir şeyler üretebilir Howard. Bire bir oynamaya başladığında Green tarafından yardım gelirse topu boş kalacak Bryant'a çıkararak savunmaın aldığı riski cezalandırabilir.


Ancak Howard, yaratıcı ve verimli bir sırtı dönük hücuma sahip olmadığı için Duncan'ın akıllı savunmasında biraz gevelemeye başlıyor. Dikkat ederseniz Duncan, Howard'ın ortaya gitmesini engelleyecek şekilde bir açıyla savunma yapıyor. Başarılı. D12, post-up pozisyonlarında ilk önce rakibini gücüyle ezip sonuca gitmeye çalışır. Eğer o an bacaklarında yeterli güç yoksa ortaya yönelip tuhaf bir çengel atış kullanır. Ve şaşılacak şekilde sol eli sağından daha iyi. Gerçekten.

Duncan akıllı bir şekilde ortayı kapattığı için Howard'ın sınırlı repertuvarındaki seçenekler tükenme noktasında. Tim Duncan ile debelenirken Danny Green de yavaş yavaş aşağı kayıyor. Kobe'yi riske edebileceğini düşünüyor çünkü Howard'ın dışarıyı göremeyeceği fikrinde.


Hop! Green geldi, elini soktu, topu çaldı. Howard ise hala kendiyle ve topla cebelleşiyor. Kobe'yi görmek bir yana, Green'in bile farkında değil. Topu elinden çıkarmayı geçtim, ne yapacağına karar bile veremeden top kaybı oluyor. Orada Shaq olsa Duncan ve top aynı anda çemberdeydi. Tamam abartmayayım... Howard hiçbir zaman Shaq'ın gölgesi dahi olamayacak. Ama bu pozisyonda sağ omzundan dönüp çembere yüklenmeliydi. Hiç olmasa Green'in üzerine geldiğini görüp bir şey yapmalıydı. Çembere doğru bir hareket ya da topu dışarı çıkarmak gibi.

Dwight Howard her şeye rağmen çok özel bir adama ve elit bir savunmacı. Geçen sezon öncesindeki ameliyatı onu hayli yıpratmıştı. Bu operasyonu 15 sene önce yaşasa kariyeri bitebilirdi. Bu ağır operasyondan bile normalden erken dönmeyi başardı bir zamanların Superman'i. Sezona hayli kötü başlamasına ve Kobe ile yaşadığı -üstü yıl boyunca örtülmeye çalışılan- sorunlara rağmen, All-Star arasından sonra biraz silkelenmesiyle birlikte Lakers'ı çok farklı bir çehreye bürümeyi başardı. Howard'ın biraz kıpırdanıp, biraz daha odaklanması sonrası Lakers ligin ikinci yarısını 28-12 ile geçti. Sezonun büyük bir bölümünde yüzde 50 galibiyet barajının altında kaldıklarını ve All-Star arasına kadarki galibiyet kayıtlarının 17-25 olduğunu hatırlatmakta fayda var.

17-25... Şaka gibi. Burada Sacramento Kings'ten bahsetmiyoruz. Takım bu kadar kötü giderken, Howard'ın biraz kıpırdanması tabloyu tamamen değiştirdi. Üstelik bildiğimiz Superman formunun hala yanına bile yaklaşamamıştı. Muhtemelen bir daha asla 2010-11 sezonundaki canavar olmayacak. O yıl maç başına 23 sayı, 14 ribaund ve 2.4 blok yapmıştı. Ligde geride bıraktığı 9 sezon boyunca doğru düzgün bir hücum silahı geliştiremediğine bakarak yolun devamında da gidişatın pek değişmeyeceğini varsayabiliriz. Dwight Howard'ın ekmeğini yediği şey güç ve atletizm. Aralık ayında 28'ini dolduracak olması ve geçirdiği bel fıtığı ameliyatı o atletizmi biraz törpüledi. Geride bıraktığı 9 sezonda oynadığı 788 NBA maçı da yeterince aşınma payı yarattı kuşkusuz. Ancak Howard bu yaz sağlıklıydı ve tüm tatilini çalışarak geçirdi. Yani yeni sezona geçen yıla oranla çok çok daha iyi bir durumda giriyor.

Bu sayede rakamlarında geçen yıla kıyasla artış beklemek doğal. Geçtiğimiz sezon ortalarında benzer bir durumdan yakınmıştı. "Sahayı beş kez gidip gelince bitiyorum." demişti. Lakers'ta resmen eğreti oynayarak ligin en çok ribaund alan oyuncusu oldu ve maç başına 2.5 blok yaptı! İstediği gibi hareket etmekte dahi zorlanıyorken üstelik. Savunma eforla yapılan bir şey ve yeterince güçlü Howard'ın boyalı alanı yeniden yasak bölge ilan etmesi bu yıl hiç de sürpriz olmayacak.


Geçtiğimiz sezon Dwight Howard'ın eh işte diyebileceğimiz dönemlerinden biri. Memphis deplasmanı. Memphis ligin en iyi savunmalarından birine sahip. Savunma verimliliğinde normal sezonu ikinci sırada bitirdiler. Hücum başına 1 sayıdan daha azına izin veren dört takımdan biriydiler. Diğerleri Spurs, Thunder ve Pacers... Elit bir seviye kısaca.

Neyse konudan uzaklaşmayayım... Howard topu nispeten çembere uzak bir yerde alıyor. Karşısında, sezon sonunda yılın savunmacısı seçilecek Marc Gasol var. Dwight yüzü dönük oynamaya karar veriyor biraz uzakta olduğu için. Ama Grizzlies, savunmayı takım halinde yapan bir grup. Mavi oklu Darius Morris, sol forvetten Howard'a pas vermiş ve ters tarafa kat ediyor. Onun savunmacısı Mike Conley. Burada Howard'a yakın ama Morris ile açılacak. Pozisyola alakası yok. Burada adamımız Tony Allen. Gasol işini yaparken Allen, Howard ile Kobe arasında. D12'in topu yere vurmasını bekliyor. O kadar güzel bir açıda ki, Howard topu vursa müdahale edebilecek, Kobe'ye pas verse oraya yetişebilecek.


Howard'ın hücumu her zaman kötü. Savunmayı okuyamıyor, etrafı göremiyor ve iyi karar veremiyor. Savunmanın farkında değil. Allen'ın ne kadar yakında olduğunu kestiremiyor ve kendi yeteneklerini; yapması ve kaçınması gerekenleri analiz edemiyor.

Bu pozisyonda dribbling üzerinden bir şeyler yaratmaya kalktı ve Grizzlies savunması bunu hemen cezalandırdı. Tony Allen az önce Howard'ın neler yapabileceğini çok iyi süzmüş ve en olası gördüğü iki ihtimali de önlemek için doğru pozisyon almıştı. Dribblinge başladığı anda hamlesini yaparak topu çaldı ve takımının hızlı hücuma çıkmasını sağladı.

Ancak Howard ile ilgili örnek göstereceğim şey burada başlıyor. Adam iyi. Gücü yerindeyken gerçekten çok iyi. Ki bu maç Ocak sonu ya da Şubat başındaydı, yani nispeten güçsüz olduğu zamanlar.


Memphis sahayı çok iyi koşuyor. Burada yok Allen topu aldıktan sonra rakip alana kendi sürüyor. Mike Conley zaten uçarak sağ dibe kadar gitmiş. Allen topu Rudy Gay'e vermiş. Gay çembere yakın bir atış kullanıyor, ama Howard müthiş bir hızla ve güçle gelmiş ve takip bloğu yapıyor. Birden fazla defa yılın savunmacısı seçilmiş bir adamdan bekleyeceğiniz bir savunma performansı. Ve tekrar ediyorum; Dwight Howard bu esnada gerçekten çok güçsüz. Bu yıl neler yapabileceğini düşünmek, Howard ile yıl boyunca karşılaşacak rakiplerinin canını şimdiden sıkıyordur eminim ki.

Takım savunması ciddi anlamda bir soru işareti Houston için. Geçen yıl savunma verimliliğinde lig 17'ncisiydiler. Bu alanda Timberwolves ve 76'ers gibi takımların bile arkasında kaldılar. Dwight Howard'ın arkayı süpürmesi lazım. Elit bir savunmaya sahip olmadan şampiyonlukla ilgili herhangi bir düşüncenin kurulması bile saçma olur.

Dwight Howard, Houston ile anlaştığını duyurduktan hemen sonra herkes Ömer Aşık'ın akıbetinin ne olacağını düşünmeye başlamıştı. Aşık, geçtiğimiz yıl takımın en önemli parçalarından biriydi. Ancak onun yaptığı iyi şeylerin neredeyse tamamını ondan daha iyi yapan Howard var artık. Aşık'ın bu yılki ücreti oldukça hesaplı. Ancak gelecek sezon (kontratının son yılı) $15 milyon kazanacak ki bu değerde bir adamı benchte tutmak istemezsiniz.

Akla gelen ilk senaryo, Houston'un Ömer Aşık merkezli bir paket hazırlayarak sahayı Dwight Howard için açacak bir dört numara bulmak isteyeceği. Zaten Howard'ın Texas'a gelişi kesinleştikten birkaç gün sonra da Ömer Aşık'ın mutsuz olduğu ve takasını istediği söylentileri doğmuştu. Ancak coach Kevin McHale herkesi şaşırtarak Howard ve Aşık'ı birlikte oynatacağını söyledi. Tabii bu tuhaf bir durum. Fundamentalı çok zayıf, fazla hareketi sevmeyen iki uzunun birlikte oynaması çok başarılı olmuş bir formül değil. Howard özelinde bakarsak da bu düzende hücumda ondan maksimum verim almak olanaksız.

Dwight Howard'ın Lakers'ta Pau Gasol gibi bir adamla oynamakta sıkıntı çektiğini hatırlamakta da fayda var. Gasol, ağırlığı ve hareket etmeyi çok sevmemesi yönünden Aşık'ı andırıyor. Ömer'in hücumda perdelemeden sonra devrilme ve hücum ribaundan başka hiçbir silahı yokken, Pau Gasol, son jenerasyonda gördüğümüz tartışmasız en yetenekli uzunlardan bir tanesi. Hem kusursuz bir basketbol temeli hem de bir çok oyun kurucuda bile olmayan saa görüşü ve pas yeteneğine sahip.

Ancak Dwight Howard bu adamla birlikte oynarken bile ciddi sıkıntılar yaşadı ve yaşattı.


Geride bıraktığımız sezondan bir Lakers hücumu. Benzerini defalarca gördüğümüz bir durum.

Lakers adına 3 kısa ile Gasol ve Howard var sahada. Pau Gasol'a alçak posta yakın bir yerde top iniyor. Dwight Howard'a bakar mısınız? Gasol'a çalışma alanı açmak için saha dışında. İçeride kalsa fotoğrafta 1 veya 2 rakamlarıyla işaretlenmiş yerlerde duracak. 1'de durması Gasol'un hareket alanını kısıtlayacağı gibi, kendisine ikili sıkıştırma gelmesini de kolaylaştıracak. En mantıklısı 2 ile gösterilen yerde durması. Ama bu sefer de saha dışında olduğu gibi pasifize olacak. Çünkü bir dış atış tehdidi yok.

Bunu Howard'a sorarsanız size söyleyeceği şey amacının Hack-A-Dwight yapılmasına izin vermemek olduğunu söyleyecektir. "Hımm, anladım." deyip geçmeniz en doğrusu. Sezon içinde buna benzer şeyleri defalarca gördük. Bu Portland maçında durum nasıldı hatırlamıyorum ama Howard'ın saha dışına çıkma tercihlerinin pek çoğunda rakibin taktik faul yapma gibi bir tercihi söz konusu değildi.

Ömer Aşık, Pau Gasol'un sunduğu hücum silahlarının hiçbirine sahip değil. Bu ikiliyi birlikte oynatmak Houston hücumunu son derece sıkışık bir hale getirecek. Geçtiğimiz sezon isolation'ları ve içeri drive'ları çok fazla kullandıklarını göz önünde tutarsak, hücumdaki çalışma alanlarıın daralmasının onların nemesisi olacağını öngörebiliriz. Bu iki ismi sahada ayna anda bulundurmanın savunma rotasyonlarında yaşatacağı sorunlar da cabası.

Howard, Orlando'da kariyerinin en iyi hücum performanslarını ortaya koyarken, bunda en büyük pay coach Stan Van Gundy'nin onun etrafını dört şutörle donatmasıydı. Bu düzende savunmanın Howard'a yardım indirmesi zorlaşıyordu. Çünkü adımınızı bırakıp post-up oynayan Howard'a indiğiniz anda bir şutörü boş bırakmış oluyordunuz ve ciddi bir risk almış oluyordunuz. Howard, o dönemde Stan Van Gundy'i sevmese de, değerini Magic'ten ayrıldıktan sonra anladı.

Yeni kadrodan bir örnek. Sahayı açtıklarında böyle şeyler yapabiliyorlar. İzlemenizi ısrarla tavsiye ederim.

Linkte, sayfanın aşağısında bir video var. Orada güzel bir spacing görebilirsiniz yeni Houston'dan.

Günümüz hücumlarında doğru alan kullanımı için iki oyuncuyu dip çizgilere yerleştirmeniz lazım. Tabii bu adamlar şutör olmazsa pek bir işe yaramaz. Ball handler uzunla PnR oynarken bir şutör de onlardan uzak taraftaki forvette beklemeli. PnR oynayan ikili, perdelemeden sonra savunmaya switch yaptırmayı da başarırsa o zaman hayat gerçekten güzel. İyi bir spacing'in altın kurallarından biri bu. Videoyu izlemenizi öneririm tekrar.

Howard - Gasol ikilisi yeterince iyi çalışmamışken Howard ve Aşık'tan oluşacak 4-5 ikilisinin takıma zarar vermeyeceğini düşünmek imkansız. Ömer Aşık her ne kadar çok önemli bir değer olsa da, Houston'un sezon ortasında onu takas etmekten başka bir çaresi olmayacak gibi duruyor.

Dwight Howard'ın etrafını dört şutörle donatmak Rockets için optimum hücum düzeninin oluşmasına olanak tanıyacak. Geçen sezon Chandler Parsons'a 4'e çektikleri zaman hakikaten rakip çembere roketleri göndermeye başlıyorlardı yayın gerisinden. Ama tabii bu kez de zaten pek iyi olmayan savunmalarında sorunlar iyice artıyor. Optimum değeri bulmak hiç kolay olmayacak. Fiziksel sertlik ile hücumdaki yaratıcılık arasında çok iyi bir denge kurmalılar. Böyle dört numaralar da hem çok bulunmuyor hem de kolay alınmıyor.

Houston'u bekleyen bir tehlike daha var: Yine Dwight Howard merkezli. Saha görüşü ve pas yetenekleri oldukça kısıtlı olduğu için (onlar da iyi olunca Hakeem oluyorsunuz gerçi) Howard'a inecek topların asla ama asla çemberden uzak olmaması gerekiyor.


Howard, topu çemberden uzak aldığında genelde ne yapacağını bilemeyen bir çaylak gibi hareket ediyor ve sıklıkla hata yapıyor. İncelediğimiz pozisyonda Earl Clark topu Howard'a indirip ters tarafa koşu yapacak. Sorun yok. İdeal. Ancak pası aldığı yer Howard için biraz rahatsız edici. Çünkü potadan biraz uzak.


Earl Clark ters forvete giderken, altta iki çizgiyle belirttiğim savunmacısı Victor Claver, Dwight Howard'a yardım indirmeyi tercih ediyor. D12 güvende hissettiği yerden biraz uzak. Bir de yardım gelince işler sarpa saracak gibi duruyor.


Dwight Howard topu bir defa yere vurdu ve çemberden daha da uzaklaşıyor. Sonra dribbling'i kesiyor üstüne. Zaten istemediği bir yerde topu almıştı, Claver'in yardıma gelmesi zihinsel olarak onu comfort zone'undan iyice çıkarıyor.

Pozisyonu izleyebilmenizi ve Howard'ın nereye baktığını görebilmenizi isterdim. Topu elinden çıkarmasına karar verdiği andan itibaren sadece Earl Clark'a bakabiliyor ve etrafını hiç göremiyor. Savunmayı okuma yetisi zaten zayıf ve bu hücumda da etrafını hiç göremiyor. Ona pası atıp kat yapan ve savunmacısını üzerine çektiği oyuncunun Clark olduğunu gördüğü için tek alternatif olarak onu belirledi. Bir yedek planı yok. Şu anda mental olarak çok rahatsız ve güvensiz olduğu için onun ne yapacğaını çoktan anlamış Damian Lillard'ın hareketini hiç göremiyor bile.

Keşke daha yüksek bir çözünürlük olsa. Lillard çok dikkatli bir şekidle izliyor Howard'ı. Pas vereceğini anladığı anda Clark'a doğru koşmaya başladı.


Ve top kaybı...

Dwight Howard'ın topu çemberden uzak alması, hücumdaki güvensizliği ve sınırlı yeteneğiyle birleşince hemen bir hataya sebep oldu.

Ve süreye bakar mısınız? Howard topla tam 4 saniye harcadı ve bu sürede geliştirebildiği tek plan, topu ilk gördüğü adama atmak oldu. Hücum süresinin 1/6'sı kadar topa sahip oldu ve o süreçte değişen hiçbir dinamiği fark edemedi, bir alternatif plan oluşturamadı.

Dwight Howard bu yazıda da gösterdiğim pek çok kusuruna rağmen halen bir canavar. Pota altında hiçbir zaman yumuşak bir bitirici olmadı ve top genelde ellerinin arasından kayıp gidebiliyor. Ancak bu yaz gücünü geri kazandı ve çemberleri yeniden sarsmaya hazırlanıyor. O yüzden Houston'un Howard'ı topla mümkün olduğunca pota dibinde buluşturması lazım. Topu ve inisiyatifi onun kontrolüne bıraktığınızda genelde iyi sonuçlar almıyorsunuz çünkü.

Çok fazla Howard merkezli bir yazı oldu. Ama takımın merkezine gelip her şeyi etkilediği için Rockets ile ilgili yazdıklarımın da bu bağlamda olması kaçınılmaz.

GM Daryl Morey, Howard hamlesi sonrasında da iyi işler yaptı yaz boyunca. İyi bir atıcı olan Francisco Garcia takımda kaldı. Geçen sezon yüzde 33 ile üç sayı atan Omri Casspi takıma dahil edildi. OKC'nin geçen yıl pek kullanmadığı ama iyi bir savunmacı olan Ronnie Brewer geldi. Ki kendisi çok yetenekli olmasa da dışarıda cezayı kesebilen bir oyuncu.

Kısacası Howard'ı aldıktan sonra eldeki diğer parçaları koruyarak, hücumda ihtiyaç duyulan ilk yere yani yayın gerisine hiç de fena olmayan takviyeler yaptı Houston.

Coach Kevin McHale'i bekleyen bir karar da oyun kurucu mevkiinde kimi başlatacağı. Patrick Beverley geçtiğimiz sezon özellikle playoff'ta iyi iş çıkarmıştı. Sezon öncesi de onu izleyen herkes oldukça olumlu şeyler söylüyor. Bazı preseason maçlarında ilk beş de çıktı.

Jeremy Lin'in Linsanity dönemi dışında pek fanı olmadım doğrusu. Hücumu kontrol eden bir oyuncu değil Lin. Pozisyon üzerinden bir şeyler yapıyor. Şöyle ki: Sahaya hükmeden, Paul, Rondo, vs. gibi hücum alanındaki her şeyi kontrol eden bir lider değil; içeriye penetre eden, ikili oyunda perdelemeden geçtikten sonra o ankı duruma göre bir şeyler üreten, drive ettiği anda yardımı çekip boştaki oyuncuya topu çıkaran bir oyun kurucu. Böyle bir numaraları pek beğenmem. Zaten Houston beşinin ihtiyacı bu değil. Sahada James Harden gibi topu domine eden bir isim var ve hücumdaki facilitating işlerinin büyük kısmını o yapıyor. Yani nasıl ki Kobe'nin yanına Nash eklendiğinde kariyeri boyunca yaptıklarını yapamadı çünkü top Kobe'deydi sürekli, Houston'daki durum da çok benzer. Yani takım lideriniz James Harden'sa, çok baskın bir oyun kurucunuz olmadan da -ki zaten Lin öyle bir oyuncu değil- oynayabilirsiniz.

Patrick Beverley'i ilk beşte oynatması bence çok daha mantıklı coach Kevin McHale'ın. Beverly iyi bir savunmacı. Önde iyi baskı yaparak rakip oyun kurucuyu rahatsız ediyor ve düzenden çıkmasını sağlayabiliyor. Savunma takım halinde yapılır ama oyun kurucunun önde baskısıyla başlar, arkadaki kaleci uzun ise son güvencedir. Beverley ve Howard'ın yer alacağı bir Houston beşi, savunma konusunda geçen yılın muhakkak üzerine çıkacaktır. James Harden'ın da artık iyi bir savunmacı olmak için bir adım atması lazım. Oyunu iki yönlü oynamadan takımını tepeye kadar çıkarması olanaksız.

Ayrıca Beverley'in takıma katkı yapabilmesi için topu hükmetmesine gerek yok ve hareketli olmadığı sürece dış şut atabiliyor. Bu sayede Jeremy Lin de ikinci beşten gelip penetreleri ve ikili oyunlarıyla sabit şutörleri ve devrilen uzunları besleyerek daha az yaratıcı olan bu grupla da takımın üretime devam etmesini sağlar.

Geçen yıl Şubat ayına geldiğimizde ligin en fazla iso oynayan takımıydı Houston. Tabii bu, McHale'ın kendi isteğiyle yaptığı bir şey mi yoksa şartların onu zorladığı bir şey mi bilmiyorum. Rockets'ın bu kategoride gerilere inmesi takım oyunu açısından daha iyi olacaktır. Ancak McHale sürekli bire birler istiyorsa tabii tercihi Lin olacaktır yine.

Power forvet pozisyonunda durum oyun kurucudaki gibi değil. Burada kimi deneseniz işler zor. Dwight ile Ömer birlikte oynadığında zaten stretch mtretch hak getire. Diğer oyuncular da rotasyona girip önemli işler yapabilecek düzeyde değil. Terrence Jones'u Kentucky günlerinden beri çok severim. Ama orada pivot oynuyordu, fiziği nedeniyle NBA'de forvet oynamak zorunda. Çok iyi bir atlet, canavar olma potansiyaline sahip ama fundamentalı yeterince iyi değil. Donatas Motiejunas tüm rotasyonda sahayı en çok açabilen dört numara tartışmasız. Ama o da sahada uzun süreler tutabileceğiniz kadar yüksek bir düzeyde değil. En azından henüz... Greg Smith de şut tehdidi getirmiyor benchten.

Kısacası sahayı açma konusunda sıkıntıları var. İki klasik uzunla oynayalım deseler Dwight Howard'ı tamamlayabilecek uzuna yine sahip değiller. Benim kaçınılmaz gördüğüm Ömer Aşık takasına kadar pek çok maçın büyük bölümlerinde Chandler Parsons'u 4'e çekecekler ve ribaund ve savunma sertliğinden biraz fedakarlık etmiş olacaklar.

Houston iyi takım. Gerçekten iyiler. Onları izlemek hayli keyif verici olacak. Dwight bir kez daha temiz bir sayfa açıyor ve her şeye -yeniden- sıfırdan başlayacak. Hücumun merkezi James Harden. Howard'dan beklenen ilk şey sayı atmak olmayacak ve işler kötü gittiğinde parmakların yöneldiği ilk adam olmayacak. Orlando onun takımıydı. Tavanın yüksekliği tamamen Howard'a bağlıydı. Üzerindeki stres çoktu. O ağırlık Lakers'ta dayanamayacağı kadar arttı. Kariyerinde belki ilk defa mental olarak paramparça olduğuna şahit olduk Dwight Howard'ın. Houston'da eğlendiği için kimse ona kızmayacak. Gülümsemesi dünyanın sonu anlamına gelmeyecek.

Rockets'ın yapısı kritik ve hassas. 4 numarada ciddi bir sorunları var ve yeterince derin değiller. Bu yıl şampiyon olmayacaklar. Orası kesin. Ancak Daryl Morey gibi akıllı bir genel menajere sahipler ve bugüne dek yaptığı pek çok şey gelecek yaz da pazarın aktif ve başarılı isimlerinden biri olacağına işaret ediyor Houston'un. Biraz daha eklenti lazım. Belki çarşıya çıkıp Ömer Aşık'ı bozduracaklar ve ondan sonra ortaya daha da ilginç bir yapı çıkacak. Belki Terrence Jones ya da Donatas Motiejunas çoğumuzu şaşırtacak bir gelişimle başlayacak sezona.

Ama şurası kesin: Eğlenen ve gülen Dwight Howard geri dönüyor. Bu takımı izlerken keyif alacağımız kesin.


Golden State '13-14: Hızlı ve Keyifli

Yılın en güzel dönemindeyiz. Yeni sezonun League Pass paketlerini ve fiyatlarını merak etmeye başladığınız gün, yıl en harikulade zamanındasınız demektir. Bu yıl standard ve premium paketler var ve daha pahalı olan premium'da birkaç NBA TV dalgası dışında, maçı evsahibinin ya da deplasman takımının feed'inden izleyebilme seçeneği var ki birçoğumuzun istediği bir şeydi. League Pass'inizi aldıktan ya da TV'de NBA izleyebileceğinizden emin olduktan sonra artık yeni sezona tam anlamıyla odaklanabiliriz. (Bu arada League Pass'te 45 liralık indirim kodunu sadece bir günle kaçırdığımı hatırlatmayın, biraz canım sıkılabilir.)

Geçtiğimiz sezon sona ererken bizi koltuğumuzdan en çok sıçratan, uykusuz kalmaya en çok değen takım Golden State Warriors olmuştu. Stephen Curry'nin adeta çıldırdığı bir sezon sonunu takım olarak harika bir playoff performansıyla süslediler ve Batı finali için San Antonio'yu bile fazlasıyla korkuttular. Bütün bu işleri yaparken her şey toz pembe değildi. Sezonun büyük bölümünde yegane çember savunucuları Andrew Bogut'un iyileşmesini, takıma döndükten sonra ise forma girmesini beklediler. Steph Curry'nin bilekleri her zamanki gibi kabuslar yaşattı ve tüm bu koşuyu çok geniş olmayan bir ekiple yaptılar.

Güzel bir hikaye yazılmışken, yapılacak en doğru iş bu güzel temelin üzerine doğru yapıyı inşa etmeyi sürdürmekti. Genel menajer Bob Myers, Temmuz ayında epey mesai yaparak takımı en az bir adım ileri taşıma potansiyaline sahip olduğunu düşündüğü bir iş yaptı ve takımın merkez yapısını bozmadan, Utah Jazz'ın da katkılarıyla, Denver'dan Andre Iguodala'yı alıp, birkaç saat için de olsa Dwight Howard'a yürümeyi bile başardı. Hatta ortaya bir anda öyle bir yapı çıkmıştı ki, en azından bir akşam boyunca Howard için en mantıklı senaryo Golden State'ti. (Ki ben hala Rockets yerine Warriors'ın çok daha doğru bir yer olacağını düşünüyorum. Ama sign-and-trade istemeye de pek yüzü yoktu herhalde)

Ligin en heyecan verici basketbol oynayan takımlarından biri, kendi yapısına son derece uyan, ligin en heyecan verici oyuncularından birine sahip şu anda. Andre Iguodala'nın Philadelphia kariyeri boyunca en büyük sorunu, kendisine sürekli yeteneklerine tam olarak uymayan işlerin yüklenmesiydi. Iggy, insanın mantığını zorlayacak kadar iyi bir atlet. Scottie Pippen'ı andıracak kadar çok yönlü bir savunmacı ve hücumda iyi bir tamamlayıcı. Ancak hiçbir zaman hücumun merkezi olacak yeteneklere ya da mental düzeye sahip olmadı. Philly'de işlerin sarpa sarmasının en önemli sebebi bu gerçekçi olmayan beklentiydi. Kısaca; ondan Iverson olmasını istediler ve gerisi pek de iyi olmadı. Ancak Denver ona, yeteneklerine ve oyun karakterine çok daha uygun bir rol biçti ve sonuç gerçekten muazzamdı. Ty Lawson ve Danilo Gallinari'nin olduğu düzende Iguodala'dan beklenen, takımın skor yükünü taşıması değil tamamlayıcı işleri yapmasıydı. O da ligin en yüksek tempoda oynayan ikinci takımının (birinci Houston) çembere en çok saldıran, pota dibinden en çok deneme ve isabet kaydeden oyuncusu oldu. Takımda top kayıpları üzerinden en çok sayı bulan isim olurken, hızlı hücumlarda bulunan sayılada da ikinci sıradaydı. Kısacası kendisine doğru görevler yüklendiğinde stratosferden yer yüzüne düşen bir canavara dönüştü Iguodala.


Golden State'te tüm yeteneklerini sergilemesi için fazlasıyla uygun bir ortam var. Takımın tartışmasız lideri Steph Curry. Bebek Yüzlü Suikastçi'den sonra skora en çok katkı veren isimse genç şutör Klay Thompson. Boyalı alandaki facilitator ise David Lee. Bu onlara kısmen iç dış dengesi sağlıyor ve savunmaların tek bir bölgeye odaklanmasının önüne geçiyor. Yeni yapıda, koşan ve sürekli açık alan ve boş şut bulmaya çalışan Golden State'te de Denver'da olduğu gibi çok önemli bir parça olmaya devam edecek Iguodala.

Mark Jackson'un kullanacağı beşler için oldukça geniş bir özgürlük alanı yaratıyor Iguodala'nın varlığı. Atletik forveti neredeyse onun gibi bir canavar olan Harrison Barnes ile 3-4 oynatıp, rakiplerini duvardan duvara vuracak bir tempo yaratabilirler. Playoff'larda Barnes'ı dört numaraya çektikten sonra neler yaptıklarını hatırlarsak, bu beşin sahada olma ihtimali bile insanı fazlasıyla heyecanlandırmaya yetiyor. Sağlıklı bir çember savunucu Andrew Bogut etrafında Curry, Thompson, Barnes ve Iguodala... Salonda ise ligin en gürültülü kalabalığı... Neyse bu senaryoyu burada keselim kafayı yiyebiliriz daha sezon başlamadan.

Diğer ihtimaller ise Lee ve Bogut'u sahada tutup, yani iki uzundan vazgeçmeyip, Iguodala, Barnes ve Thompson üçlüsünü iki pozisyonda (SG ve SF) kullanmak. Barnes, yeni düzende benchten gelmenin kendisini üzmeyeceğini söylemişti. Onu kenara alıp, Iggy'i ilk beşe koymak geçen yılki beşin hiç değişmeyip, üstüne en az bir adım da ileri gitmesi demek. Thompson dinlenirken Iggy ve Barnes'ı birlikte kullanmak ise rakip dış oyunculara pek güzel hatırlamayacakları deneyimler sunacaktır. 

Andre Iguodala müthiş atletizmi ve gücüyle pota dibinde hayli iyi bir bitirici. Geçtiğimiz sezon çember dibinden yüzde 74 ile oynarken (NBA ortalaması yüzde 64), ligin bu bölgeden en çok isabet bulan takımının da lideriydi. Ve bunu, 30 takım içinde ancak 25'inci en iyi yüzdeyle üçlük atan (Wilson Chandler gelene kadar daha da kötüydü durum. Peki birinci kim? Tabii ki GSW) bir takımda başardı. Bu ne demek; rakiplerin boyalı alana yoğunlaşmaktan kaçınmadığı, önemli bir dış şut tehdidi olmayan bir takımda bile sürekli çembere saldırabildi Iguodala. Gerçi Denver'ın hücumlarının yüzde 43'ünü ilk 10 saniye içinde kullandığını da unutmamalı. Yani pek çok topu daha savunma oturmadan, hücum sete yerleşmeden kullanıyorlardı. Ancak bu yıl daha hızlı oynaması olası Warriors da ilk 10 saniye içinde hücumlarının yüzde 38'ini kullandı geçen sezon. Yani onlar da hızlı ve üstüne rakip coachların saçlarını dökecek kadar yüksek bir dış şut tehditleri var. Savunmalar, odaklarının önemli bölümüne üç sayı çizgisine ayırırken, topsuz oyunda Kuzey Amerika kadar hareket alanı bulacak Iguodala muhtemelen stratosferden çembere düşmekle uğraşıyor olacak yıl boyunca!

Yeni düzenin başka bir artısı daha var. Yukarıda Iggy'nin hücumun odağı olmayı sevmediğinden bahsetmiştim ya hani, bunu destekleyen bir şeyler daha ekleyeyim. Geçen yılki Denver topu iyi paylaşıyordu ve her bir oyuncunun hücumdaki kullanımları birbirine epey yakındı. Bu yapıda bile Iguodala'nın sahada olduğu süreçte hücumlarda kullanımı yüzde 18.8 ki takımdaki birçok isimden daha düşük bir oran. Topu elinde tutmasına gerek olmayan bir adam kısacası. Curry ve Thompson topu istedikleri kadar domine edebilir. Bu durum Iguodala'yı üzmeyecek, aksine istediklerini yapmaya devam edeceği ortamı sunacak ona. Konuyu değiştirmeden şunu da ekleyeyim; geçen yıl asist top kaybı oranı 2.1'di Iggy'nin. Yani kaybettiği her top başına 2.1 asist yapıyordu. İki numara oynamaya itilen bir kısa forvet için hayli iyi bir oran olmanın ötesinde, takımın iki oyun kurucusu Ty Lawson (2.75) ve Andre Miller'ın (2.8) arkasında üçüncüydü geçen yılki Nuggets takımında. #Kıymet

Çok da iyi bir savunmacı edindi Golden State. Iguodala çok yönlü bir savunmacı. Tuttuğu kanat adamlarının canını epey sıkan, atletizmiyle ve savunma iştahıyla yardım savunmasını iyi yapan, gücü sayesinde kısa beşlerde bazı 4 numaraları da savunan bir isim. Hücuma olduğu gibi savunmaya da pek çok alternatif katıyor. Denver'daki tek sezonunda sahada olduğu sürelerde takımın savunma verimliliği[1] 100.5'ti. 12 dakikadan daha fazla oynayan oyuncular arasında takımın bu alanda da en iyisiydi Iggy. Takım savunmasına da fazlasıyla kafa yoruyor Iguodala. Kafasındaki öncelik orası zaten.

Bir örnek:


Geçtiğimiz sezondan. Denver, Sacramento deplasmanında. Savunma, James Johnson'un sol forvete doğru sıkıştırmış. Johnson topu oradan çıkarma telaşında. Tepedeki Jimmer Fredette'i düşünüyor ama Wilson Chandler koşarak oraya çıkıyor ve pas açısını sıfırlıyor. İlk seçenek olmadı. Oraya pas atmak top kaybı demek.

James Johnson diğer seçeneklere yönelecek...


Şimdi, Fredette ihtimali Johnson için ortadan kalktı Chandler'ın akıllı hareketiyle. Ama tepeye çıkarak yerini boşaltmış oldu Chandler. Sağ elbow'un hemen dibinde Patrick Patterson boş. Johnson bunun en iyi seçenek olduğunu düşünüyor. Normal bir savunmacıya karşı doğru bir tercih. Ama Andre Iguodala'ya dikkat edin. Gözleri topta ve müthiş konsantre. Johnson topu daha elinden çıkarmadan hareketlenmeye başlıyor yukarıya doğru. Avını gören bir kedigil yırtıcılığı var.


Ve işte Sacramento Kings hücumu sona eriyor. Iguodala hücumu çok iyi okudu. Doğru zamanda doğru yere patladı adeta ve top Patterson'a gelmeden elini sokup hücumu bozmayı başardı. Topu alamasa bile Patterson kolay bir kontrol sağlayamayacak ve dip çizgide bomboş kalan Marcus Thornton'a ceza şutu için pası indiremeyecekti.

Ve sonuç...


Denver topu kazanıyor. Thornton ve Hayes zaten tamamen oyun dışı artık. Johnson ve Patterson da geride kalıyor. Kings savunmasında sadece Fredette topla çember arasında. 3'e 1. Hayat güzel.

Bu kadar gevezelikten çıkaracağımız sonuç: Andre Iguodala, Golden Sate Warriors için harika bir parça. Bob Myers bu hamleyi yaparak çok büyük iş başardı kısacası.

Golden State bazı alanlarda ileri doğru adım atarken bazı bölgelerde ise kayıplar yaşadı. Jarrett Jack ve Carl Landry kesinlikle çok büyük kayıplar. Ve yerleri doldurulamadı. Özellikle Jack coach Mark Jackson'a önemli avantajlar sağlıyordu. Hem Steph Curry'nin yedeği olarak, hem de onun yanında, Curry'i topsuz oynatabilen güvenilir bir parçaydı ve takım için çok önemli iş yapıyordu Jack. Geçtiğimiz sezon sahada olduğu sürelerde atılan basketilerin yüzde 30'una asist yaptı ki bu, takımın asıl oyun kurucusu Steph Curry'nin yakaladığı orandan bile yüksek. Bir adam hem hücumu organize ediyor, hem topun el yaktığı anlarda dahi sayı yapıyor hem de savunmada önemli gayret gösteriyorsa, onu kaybetmeniz canınızı fazlasıyla sıkacaktır. Bir de Steph Curry'nin bileklerinin yine arıza çıkardığını düşünün (tövbe!). İşler biraz tehlikeli Warriors için. Jarrett Jack'in yerine takıma katılan isim Toney Douglas. Dış oyunculara baskı yapabilen, dış şut sokabilen bir isim. Ama Jack'in handle'ı, saha görüşü, kendi skorunu yaratabilme yeteneği Douglas'ta mevcut değil. Burada en büyük şansları Nemanja Nedovic. Kendisi için de önemli bir fırsat bu. Oraya adım atıp Jack'in boşluğu doldurursa hem GSW çok önemli bir parça edinir, hem de genç oyuncu NBA kariyerine iyi bir takımda iyi bir rolle başlamış olur. erkesin yakalayabileceği bir şans değil.

Diğer bir kayıp da Carl Landry. Fiziğinden ve görünümünden hiç beklenmeyecek kadar yumuşak ve akıllı bir adam Landry. Jack ile birlikte ikinci beşin lideriydiler. Bu açıdan bakınca bu iki kaybın nelere mal olabileceği daha iyi anlaşılıyor. Landry, David Lee'den bile daha sık (daha çok değil, daha sık) hücum ribaundu aldı geçen sezon. Ayrıca işin +/- kısmına baktığımızda Golden State'in geçen sene uzak ara en iyi beşinde Jack ve Landry aynı anda var. Curry'nin Jack'in yanında topsuz kullanıldığı beşlerden bir tanesi bu.

Carl Landry'ninh yerine Marreese Speights geldi takıma. Düzenli 8-5 yapan istikrarlı ve güvenilir bir yedek. Jarrett Jack ile Toney Douglas arasındaki kadar açıklık yok Carl Landry ile Marreese Speights arasında. Ama tabii neredeyse her coachun tercihi Carl Landry olurdu.

Bir de Jermaine O'Neal hamlesi var Bogut'un arkasına. O'Neal geçen sezon şaşırtıcı şekilde iyi işler yapmıştı. O seviyeyi koruyabilirse iyi olur zira Andris Biedrins'ten hiç katkı alamıyorlardı. Tamamının sağlıklı kalacağını varsayacağımız bir Bogut, O'Neal ve Ezeli (gerçi o şu an sakat ve uzun süre dönemeyecek) üçlüsü pivot pozisyonunu götürür tüm sene.

Kent Bazemore'u daha fazla izleyeceğiz bu yıl. Geçen sene çok kısa sürelerde görmüştük kendisini. Ama yaz ligini kasıp kavurdu. Özellikle savunmada eşleştiği pek çok oyuncuyu canından bezdirdi ve skor katkısı da verdi. Bu yıl rotasyonda kendine yer bulacak, orası kesin. Bu şansı da iyi kullanacakmış gibi göründü yaz aylarında. Göreceğiz.

Takımın bu yazki en büyük kayıplarından biriyse hiç kuşkusuz asistan coach Mike Malone. Geride bıraktığımız iki sezondur Mark Jackson'un yardımcılığını yapan Malone, aynı zamanda takımın savunmasını kurguluyordu. O, takıma geldiğinde Warriors savunma verimliliğinde lig 27'ncisiydi. Geçtiğimiz yıl ise sezonu 13'üncü en iyi savunma verimliliğyle noktaladılar. Takım hala elit bir düzeyde savunma yapamıyor olsa bile, savunmayı ligin dibinden alıp ortalama bir düzeye çıkaran Malone'un ayrılması biraz can sıkıcı yeni sezon öncesinde. Malone, Golden State'teki başarısı dışında, 2005-10 arası Mike Brown'un işin savunma tarafında daima başarılı olmuş Cleveland'ında da savunmayı kurgulayan asistandı. Şimdi bu rolü Pete Myers alacak gibi takımda. Myers 2011'den beri organizasyonda ve muhtemelen Malone'un defansif şemalarını sürdürmeye çalışacaktır. Takıma bu yaz katılan iki yeni asistan ise Brian Scalabrine ve Lindsay Hunter. İkisinin de takıma nasıl katkı vereceği meçhul. Mike Malone'u arayabilirler zaman içinde. Yük biraz Myers'ın üzerinde olacak bu alanda. İşlerin nasıl gideceğini göreceğiz.


Özetle; Golden State için hem kazanımların hem de kayıpların olduğu bir yaz dönemi geride kaldı. Iguodala eklentisiyle tavanları geçen yıla oranla daha yükselmiş gibi görünüyor. Sakatlıklardan uzak kaldıkları sürece, 6 tane muazzam oyuncuları var ama takımın geri kalanı o seviyeye yeterince yakın değil. Steph Curry daha önce çok çektiği sakatlık belasına yine bulaşırsa alternatifi yok. Curry'nin topsuz oynamasına olanak veren ve yıpranmasını engelleyen o adam artık genç Cavaliers takımına mentörlük edecek. Sağlıklı kalır ve geçen sene bazı bölümlerde gösterdiği çizgiyi korursa Jermaine O'Neal pota altında 16-18 dakikalık önemli bir alternatif olabilir. Ancak ikinci beşte sahadaki tonu belirleyecek isimlerin olmaması Mark Jackson'u yıl boyunca uğraştıracak.

Gelen giden dengesi biraz hassas Golden State için. Ancak potansiyallerinin geçen yıla göre daha yüksek olduğu kesin. Şunu da unutmamalıyız ki Steph Curry uzun bir süre sonra ilk kez yaz tatilinde sakat değildi ve bir sporcunun fiziksel güç depolaması için en uygun dönemi nihayet çalışarak geçirebildi. Geçen yıl yaptıklarıyla ismi efsanelerle birlikte anılmaya başlamıştı. Bu yıl onun da üzerine koyabilir. Heyecan ve keyif verici bir takım olacağı kesin Golden State'in. Yıl boyu onları izlemeye doyamayabiliriz. Oracle Arena her zamanki gibi sıradışı olacak.


[1] 100 hücum başına izin verilen sayı miktarı