Big Fellas!
NBA'de geçen sezon finale giden iki takım da playoff'un çok büyük bölümünü kısa beşlerle oynamıştı. Smallball tabirini de hiç olmadığı kadar çok duyduk bu süreçte. Oyunun kontrolü, üç sayı çigisi kullanılmaya başladığından beri çoğunlukla kısalarda oldu zaten. Ama iri dostlar basketbolun hala olmazsa olmazı.
2004 yazında Shaquille O'Neal'ı Miami'ye takas eden Lakers, yeniden NBA finali görebilmek için 4 yıl beklemişti. 1996 yazında, tüm Dünya'nın Atlanta Olimpiyatlarına uyandığı sabah Shaquille O'Neal'ı Lakers'a kaptırdığını öğrenen Orlando, bir playoff serisi kazanmak için tam 12 yıl uğraşmak zorunda kaldı. 1974 yılında NBA finali oynayıp, bir sene sonra süper yıldız Kareem Abdul-Jabbar'ı Lakers'a gönderen Milwaukee Bucks ise o tarihten beri final yüzü göremedi.
NBA'e yön veren önemli pivotların büyük bölümünün yolu illa ki Los Angeles'a düşüyor. Bunu anladık da, bakalım Orlando'nun toparlanması ne kadar zaman alacak...
Philly'li Bynum
Philadelphia
76’ers - Andre Iguodala ilişkisi artık iyice sarpa sarmıştı. Iguodala nefis bir
atlet. Tamamlayıcı rolünde de çok iyi bir oyuncu. Ama ondan beklenen takımın
hücum lideri olmasıydı ki parke üzerindeki sıkıntıların önemli çıkış
noktalarından biri bu oldu. Robin’i Batman rolüne iterseniz sorun yaşamanız
kaçınılmaz bir hal alacaktır. Ayrıca Iggy uzun zamandır Philadelphia’daydı ve
liderlik ve saygı bekliyor ancak hak ettiği şeyleri alamadığını düşünüyordu.
İçeride işler oldukça karışıktı kısacası.
Ancak artık bu
bitmiş ilişki yerine şehirde yeni bir heyecan var.
Dwight Howard
takasında sadece Iguodala’yı vererek Andrew Bynum’u (tabii bir de Jason
Richardson’un kontratını üstlenmeleri gerekti) almayı başardılar ve bu,
Sixers’a yepyeni şeyler vaat ediyor. Andrew Bynum ligin şüphesiz en iyi
ikinci pivotu. Önemli artılarının yanında ciddi eksileri de var. Ama takımın
boyalı alandaki skor zafiyetini ortadan kaldıracak.
Bynum
geçtiğimiz sezon kariyerinin tartışmasız en iyi yılını geçirdi. Maç başına
yakaladığı 18.7 sayı ve 11.8 ribaund, 2005 yılında adımını attığı ligde
yakaladığı en iyi rakamlardı. Ama en önemlisi, 2007’den beri ona her sezon
sorun çıkaran dizleri, lokavt nedeniyle sıkıştırılan ve yoğunlaştırılan sezonda
bile hiç S.O.S. vermedi. Üstelik kariyerinde ilk kez 30 dakika üzerinde süre
almasına rağmen. Tabii bunda Dr. Peter Wehling’in de etkisi var. Hatta bu yaz
ona yine görünecek Bynum. Ama önemli bir sorunu yok.
76ers’ta neler
yapacağına bakalım. Bynum’un geçen sene yakaladığı rakamlar, takımdaki diğer üç
uzun; Spencer Hawes, Kwame Brown ve Lavoy Allen’ın toplamından bile çok daha
fazla.
Sakatlık
yaşamadığı sürece 35 dakika ve üzerinde süre alacağına hiç şüphe yok Bynum’un.
Yine etkileyici rakamlar sunacak. Ancak oyununda enteresan çelişkiler
barındıran bir oyuncu kendisi. Neredeyse kusursuz bir ayak fundamental’ı var
(evet, Dwight Howard bu konuda yanına yaklaşamaz Bynum’un) ama diğer yandan çok
düşük bir oyun zekâsına sahip. Müthiş gücü ve ayak hareketleri sayesinde çembere
yakın top aldığında durdurulması neredeyse imkânsız fakat ikili sıkıştırma
adeta devre dışı bırakıyor Bynum’u.
Yukarıdaki
tablo Bynum’un sıkıntısını mükemmel bir şekilde özetliyor. Bire bir
tutulduğunda iki hücum başına bir basket atarken, ikili sıkıştırma geldiğinde
bu oran üç hücumda bir baskete geriliyor. Ama en önemlisi şu; yardım
savunmacısı gelmediğinde pota altındaki 10 hücum başına 0.95 top kaybı yapan
Bynum, ikili sıkıştırmada her dört topun
birini kaybediyor. Felaket bir oran. Kâbus gibi.
Bynum ikili
sıkıştırmaya maruz kaldığında aşağıda izleyeceklerinize benzer saçma görüntüler
çıkıyor ortaya.
Zaten sorun da
bu; hücum sisteminizi Andrew Bynum
üzerinden kurmanız imkansız. Mesela Dwight Howard’da böyle bir sıkıntı yok.
Kağıt üzerinde yaptıkları çok yakın görünse de, Lakers’ın takas sonrası
sevinçten kafayı yemesinin sebebi de bu.
Peki nedir
Bynum’u mümkün olduğunca bire bir bırakıp, ondan mümkün olan en yüksek verimi
almanın yolu? Cevap çok zor değil de, uygulaması o kadar kolay değil; doğru “spacing”.
Bynum ve
Gasol, Üçgen Hücum’da birbirlerinin yoluna pek çıkmıyordu fakat Mike Brown’un
daha gelenekçi basketbolunda postta hayli sıkıştılar. Ama Sixers, pota altında
Bynum’u tatmin edici biçimde tamamlayabilecek Thaddeus Young’a sahip. Young,
iyi bir dış şuta sahip olmasa da üstün atletizmi ve orta mesafeden şut
sokabiliyor oluşu sayesinde Bynum’a pota altında yeterince hareket alanı
bırakacak kuşkusuz.
İyi bir
spacing için ikinci adım da tabii ki önemli bir dış atıcılara sahip olmak. Bu
şekilde Bynum post-up yaptığı zaman yardım savunmacısı boyalı alana, Bynum’a
inerken daha temkinli olacak ve Big B’nin hareket alanı daha az kısıtlanacak.
Bu yüzden, yüklü kontratını üstlenmek zorunda kalmış olsalar da Jason
Richardson anahtar faktörlerden biri olacak bu yılki Sixers için. Ayrıca pek
sevmesem de Nick Young ve artık herkesin “hadi, patlasın artık!” diye beklediği
Evan Turner’ın şutlarındaki istikrar da Philly için üst düzey öneme sahip.
Şutörlerle
oyunu açmanın bir diğer önemi de penetrecilerin hareket alanlarını genişletmek.
Onlar boyalı alana saldırdığında uzun savunmacıları da kendilerine yardıma
gelecek. Dolayısıyla Bynum’un çemberi kökünden sarsması kolaylaşacak.
Big B’den
maksimum faydayı almak için bir diğer önemli faktör de takımınızda iyi bir oyun
kurucunun olması. Jrue Holiday iyi bir oyuncu ama oynatmaktan ziyade “önce at” kafasında bir adam. Geride
bıraktığımız sezonda Holiday’in kenarda olduğu bölümlerde takımın asist, skor
verimliliği, şut yüzdesi gibi ana hücum istatistiklerinden hiçbiri gerilemedi.
Tek başına bu bilgi bile Holiday’in bir oyun kurucu olarak Philadelphia
hücumuna yeteri kadar boyut şey katmadığını gösteriyor.
İşin bir de savunma yönü var tabii. Bynum, ayakları oldukça yavaş bir oyuncu. Vücut kontrolünü son bir yılda hayli geliştirse de, ayak yavaşlığı gereksiz faul problemi yaşamasına sebep oluyor. Ama en büyük sorunu pick & roll savunmasında yaşıyor Bynum. Genelde kısa oyuncuya çıkmakla, devrilen uzuna inmek arasında bir yerlerde kalıyor ikili oyunlar esnasında.
İşin bir de savunma yönü var tabii. Bynum, ayakları oldukça yavaş bir oyuncu. Vücut kontrolünü son bir yılda hayli geliştirse de, ayak yavaşlığı gereksiz faul problemi yaşamasına sebep oluyor. Ama en büyük sorunu pick & roll savunmasında yaşıyor Bynum. Genelde kısa oyuncuya çıkmakla, devrilen uzuna inmek arasında bir yerlerde kalıyor ikili oyunlar esnasında.
Ancak tüm özelliklerini teraziye
koyduğumuz zaman, Bynum’un olumlu yönleri olumsuzlara fazlasıyla ağır basıyor.
Sixers onu alarak kesinlikle kendini önemli ölçüde upgrade etmiş oldu.
Ama (bu kelime
aslında pek optimist yerlere götürmez bir argümanı) Bynum - Philly ilişkisi
önünde bir takım zorluklar olmayacak değil. Bynum’un kontratı gelecek yaz sona
eriyor ve Sixers’a herhangi bir bağlılık garantisiyle gelmedi. Yine de onlardan
alabileceği para, diğer takımların önerebileceğinden daha fazla olacak ve bu,
kendisini şehirde kalmaya yanaştırabilir. Geçen sezon adı takas dedikodularına
karıştığında (hangi sezon karışmadı gerçi?) “Hangi takımda oynayacağım pek sorun değil. Şehirde bir banka olduğu
sürece benim adıma problem yok” demişti.
Bynum’un çocuksu
hareketlerini de unutmamak lazım. Geçen yaz hız sınırını aştığı için ceza
almıştı. Ertesi gün aynı yolda, aynı saatte yeniden aynı hatayı yapıp yine ceza
aldı. Bir keresinde aracını engelli otoparkına bırakmış ve toplum içinde sertçe
eleştirilmişti. Geçen sezon bir maçta bomboş pozisyonda topu içeri indirmek
yerine üçlük atmış ve Mike Brown tarafından benche alınmıştı. Bunun üzerinden
çok geçmeden üç sayıları yeniden denedi ve isabet sağlayana kadar da
vazgeçmedi. Ve bunun gibi daha pek çok olay…
Philadelphia
bir bakıma iki ucu keskin bir bıçak almış oldu. Nasıl kullanacaklarını, ona
nasıl katlanacaklarını göreceğiz. Ama sadece rakipleri kesen tarafı kullanmayı
başarabilir ve bunu doğru paternlerde yapabilirlerse, kimsenin şüphesi yok ki o
taraf oldukça keskin! Andrew Bynum üzerinden hücum kuramıyorsunuz. Oyun zekası
ve saha görüşü çok düşük. Eğer bir Chris Paul’unuz olsa işler bambaşka olur.
Hatta genç bir Andre Miller bile makinedeki pek çok dişliyi değiştirir.
Philly’de böyle bir guard olmaması, Bynum’u yüzde yüzlük bir verimle
kullanmalarını engelleyecek. Ama şartlar ne olursa olsun, onun takıma pota
altında yapacağı etki gerçekten çok büyük olacak.
Philadelphia’nın
elinde Thaddeus Young, Evan Turner, Nick Young, Spencer Hawes ve Andrew Bynum
gibi önemli genç oyuncular bulunuyor. Tecrübeli skorer Jason Richardson da
cabası. Hawes’ı takas etmeleri sürpriz olmaz çünkü Bynum ile birbirlerinin
sürelerini yiyecekler. Ve böyle bir takastan iyi bir(kaç) parça almaları fazlasıyla
muhtemel. Eğer ellerindeki malzemeyi iyi kullanıp, ortaya doğru bir yapı
çıkarmayı başarırlarsa, gelecek Philadelphia için hiç de fena görünmüyor. Şu anki
gidişat iyi. Ama 2013 yazı onlar için bilgisayar oyunlarındaki boss savaşları gibi geçecek. Bynum ile
kontrat uzatmak Philly için “her şey” demek…
"Bu Kadar Mı?"
Los Angeles Lakers genel menajeri Mitch Kupchak, Dwight
Howard takası için saatler boyu Magic, 76’ers ve Nuggets yöneticileriyle
telekonferans yapar. Nihayet pazarlıklar olumlu sonuçlanır ve Howard bir Laker
olur. Kupchak koltuğundan kalkar. Kapısının önüne çıkar. Koridorun diğer
ucundaki odasında oturan coach Mike Brown ile göz göze gelirler.
“Az önce bir takas yaptık,” der Mitch Kupchak.
“Öyle mi? Kimi aldık?” diye sorar Mike Brown.
“Dwight Howard,” diye yanıtlar Kupchak.
“Kim gidiyor?” diye yeniden sorar Brown.
“Bynum,” diye cevap verir Kupchak.
“Bu kadar mı?”
“Bu kadar.”
Duyduklarının etkisiyle küçük çaplı bir şok geçirmektedir
coach Brown. Detayları anlayabilmek için bir soru daha sorar: “Pau gitmiyor
mu?”
“Pau gitmiyor.”
Mike Brown sandalyesinden fırlar. Koridor boyunca tüm
hızıyla koşar ve yanına adeta uçarak gittiği Kupchak’e sıkıca sarılır.
- Mutlu Son-
Mike Brown bazen çok doğal ve içinden geldiği gibi tepkiler verebiliyor. Geçen sezon bir maç esnasında Andrew Bynum'u alnından öpmüşlüğü bile var.
Mike Brown bazen çok doğal ve içinden geldiği gibi tepkiler verebiliyor. Geçen sezon bir maç esnasında Andrew Bynum'u alnından öpmüşlüğü bile var.
Çıldırış
Of be!
Nasıl bir yıl oldu öyle, değil mi? Yaklaşık 10-12 ay süren Dwightmare
nihayet sona erdi. Herkes mutlu mu? Hiç sanmıyorum. Orlando için işler hiç iyi
görünmüyor. Miami ve Oklahoma City’nin de bu işe hayli bozulduğunu tahmin
edebiliriz. Lakers ise efsane uzun adam listesine yeni bir halka eklemiş oldu.
Aslında Temmuz ayı başında neredeyse Brooklyn Nets’e gidiyordu Howard. 4 takım
ve 12 oyuncuyu içeren takas senaryosunun fişi son anda Magic GM’i Rob Hennigan
tarafından çekildi. Ki kendisine yazının ilerleyen bölümlerinde geleceğiz.
Nets’in
Brooklyn Lopez’in kontratını uzatması ve genç oyuncunun 15 Ocak 2013’e kadar
takas edilemeyecek oluşu Nets’i senaryodan çıkardı ve Dwight Howard için geriye
sadece iki seçenek kaldı; Lakers ve Mavericks. Mavs’in elinde takasa girişecek
hiçbir parça yok ve onlar gelecek yazın serbest oyuncu piyasasını bekliyordu (hala
da bekliyorlar aslında). Mitch Kupchak her ne kadar “İki gün öncesine kadar
takastan ümitli değildim” dese de, Howard için Lakers’tan başka bir güzergah
görünmüyordu ufukta. 2013 takas deadline’ına yaklaşmak, Orlando’yu sıkıştığı
köşede daha da ezecekti. Superman’i hazırlık kampına kadar takımda tutmaları
bile sürpriz olurdu. O yüzden işleri Eylül ayına bile sarkıtmak istemedikleri
çok belliydi.
Kupchak çarşamba
günü ofiste otururken telefonu çalmış. Arayan Rob Hennigan’mış ve kafasındaki
planları sunmuş. Önerisi Kupchak’in hoşuna gitmiş ve uzun telekonferanslar
başlamış. Perşembe akşam saatlerinde 4 takım bir taslak üzerinde anlaşmaya
vardıktan sonra, resmi işlemleri ertesi gün halletmek üzere herkes evine
yönelmiş. “Arabada eve giderken radyoda bizim takası duydum.” diyor Kupchak.
Bunu derken yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. ABD basınındaki “sources” tabirine
bugüne dek inanmıyorduysanız, artık inanın!
Önce bir
takasa bakalım… Kafamız karışmasın diye bir tablo üzerinden gidelim hatta.
Orlando
Magic
Hiç
tartışma yok ki takasa giren dört takımın üçü kendini upgrade etti. Gerileyen
tek takım Orlando Magic. Aldıkları oyuncuların hiçbiri bir franchise’ı memnun
edecek seviyede değil. Gelecek sezon serbest kalıp takımdan ayrılırsa ne yaparız diye Andrew Bynum'u içeren bir pakete girişmediler. Arron Afflalo iyi bir oyuncu, tamam. Pek lafım yok. Ama
iyi bir takımda yan parça olduğunda önemli katkılar yapacak bir isim. Ancak şu
an ortada pek de bir “takım” yok. Nikola Vucevic, çaylak sezonunda çok kötü bir
görüntü çizmedi ama önemli bir yıldız olabileceğine dair herhangi bir gösterge
de sunmadı. Moe Harkless oldukça önemli bir atlet. Ancak hem çok ham bir oyuncu
hem de potansiyeli ahım şahım bir seviyede değil. Al Harrington’u zaten gelecek
yaz serbest bırakacaklar. Kontratının 2013’ten sonraki bölümünü sadece $7.5
milyona buy-out edebiliyorlar. Joh McRoberts, pakete biten kontratı için
eklendi. Geçen sezon hiçbir faktör olamayacağını net bir biçimde gördük
Lakers’ta. Christian Eyenga ise Ramon Sessions takasında gelmişti. Lakers’ta
hiç şans bulamadı. Şahsen beğendiğim bir adam. Hücumu çok kısıtlı ama önemli
bir atlet. Çok da gayretli bir savunmacı. Ama dağınık bir takıma katkı
vermekten çok uzak olacak o da.
Neyse,
Orlando Magic’in öncelikli hedefi zaten takasta alacağı oyuncu grubu değildi.
Tüm istekleri, paketi ilk tur draft haklarıyla doldurup, yeni bir OKC modeli
yaratmaktı. Ama aldıkları seçme haklarının hiçbiri lottery olmayacak. Şaka
gibi! Yukarıda Rob Hennigan’a geleceğiz demiştim. Eh, gelelim artık. Kendisi 30
yaşında ve ilk genel menajerlik deneyimini yaşıyor. Üniversiteden sonra 4 yıl
San Antonio Spurs’te, sonra bir dört yıl da Oklahoma City’de Sam Presti’nin
asistanı olarak görev yaptı. Pek çok genel menajerin iş deneyiminden daha iyi
bir stajı var. Ancak Magic’e geldiği gibi kendisini ateş çemberinde bulması
(bunu bilmiyor değildi tabii) Hennigan için pek de şanslı bir durum değildi. Bu
durumu ne kadar iyi idare etti, bir ona bakalım.
Dwight
Howard’ı ayrılma isteğinden vazgeçirmeye çalıştı ki yapması gereken de buydu.
Ama ilk yapması gereken buydu. Ekibiyle birlikte Howard’ın rehabilitasyon için
bulunduğu Los Angeles’a gidip ona, hazırladıkları bir sunumu izletti. “Artık
Otis Smith yok, yeni bir dönem başladı” mesajı vermeye çalıştı ama pek işe yaramadı.
Ama bu sunumu yapmadan önce Brooklyn Nets ile neredeyse anlaşıyordu. O da hiç
iyi bir paket olmayacaktı ve takımlar anlaştıktan sonra Nets GM’i Billy King’i
arayıp takası iptal ettiğini söylemiş Hennigan. Howard da Deron Williams’ın
kapısından döndü yani. Daha sonra seçenekleri azaldı Hennigan’ın. Ya Lakers ile
anlaşacaktı ya da takas deadline’ı öncesi Nets (ve yine Lakers) ne verirse ona
razı olacaktı. Bunları yapmazsa Howard’ın Temmuz ayında “hadi eyvallah” diyip
Dallas’a gidişini izleyecekti (Lakers ve Nets’in teklif yapma hakkı
olmayacaktı. Salary Cap’in üzerindeler).
Rob
Hennigan her ne kadar sistemli bir iş yaptıklarını ve uzun vadede
kazanacaklarını söylese de, işler şimdilik pek öyle görünmüyor. Ellerindeki
oyuncu grubu oldukça vasat ve draft hakları pek yukarılardan olmayacak. Üstad
Steve Aschburner şöyle bir şey yazdı Magic’in hamlesine ilişkin:
“No
offense, but Afflalo, Harrington, Vucevic and Philly first-rounder Mo Harkless
evoke memories of Connie Dierking, Paul Neumann and Lee Shaffer — the three
guys San Francisco landed when Wilt Chamberlain wanted off the Warriors in
1965.”
Ama…
Kocaman bir AMA… 2014 yazında salary cap’lerinde $20 milyonluk bir boşluk
olacak ki serbest oyuncu pazarında istedikleri oyuncuya maksimum kontrat
verebilecekler. Ama arada tuhaf takaslar yaparlarsa işler değişir, orası ayrı.
Bekleyip göreceğiz.
Philadelphia
76’ers
Andre
Iguodala uzun zamandır ayrılmak istiyordu ve Sixers - Iggy ilişkisi kopmuş gibi
görünüyordu. Onu takas etmek Philly’nin gündemindeydi ama muhtemelen Rod
Thorn’un rüyasında görse dahi inanmayacağı bir senaryonun içinde buldular
kendilerini. İlişkilerinin pek de iyi olmadığı yıldızlarını verip ligin en iyi
ikinci pivotunu aldılar. Andrew Bynum’un kontratı gelecek yaz sona eriyor.
Uzatma garantisi almadan böyle bir kumar oynadılar. Tutarsa, yani Bynum orada
kalmak isterse gerçekten müthiş bir işe imza atmış olurlar. Magic’in kurtulmak
istediği kontratlardan Jason Richardson’u aldılar (diğer Hedo idi ama o kaldı)
ki Bynum gibi bir uzununuz olduğu zaman oyunu genişletecek şutörlere
ihtiyacınız var. O yüzden J-Rich iyi oturacak Sixers’a. Keşke Jrue Holiday
biraz daha oynatma öncelikli bir oyun kurucu olsaydı. Tabii bir de Bynum’un
düşük oyun zekası, hücumun merkezi olacağı bir sistemde ne kadar verim vereceği
konusunda soru işaretleri doğuruyor.
Denver
Nuggets
IOS 4
iyiydi ama IOS 5 daha iyi. Versiyon yükseltiyorsunuz. Hem iyi olan
özelliklerinizi daha da iyiye götürüyorsunuz hem de cihazınızın pil ömrü azalmıyor.
Denver’ın yaptığı aynen bu. Bahsettiğimiz takım ligin en hızlı tempoda oynayan
ekiplerinden bir tanesi. Böyle bir takıma Andre Iguodala’dan daha iyi oturacak
kaç isim bulabilirsiniz ki ligde? Iggy, Sixers’ta doğal yeteneklerinin
elverdiği şeylerin dışına çıkmak zorunda kalıyordu. Takımın birinci skor
opsiyonuydu ve bu rolde doğası gereği yeterince başarılı değildi. Nuggets’ta
ise önceliği savunma olacak. Hücumu yapanlar zaten var. Oyuna sertlik
getirecek. Ty Lawson ile açık alana çıkacak, koşacak ve en iyi olduğu şeyi
yapacak; potayı yerle bir edecek!
Denver
için çok iyi bir hamle oldu. Arron Afflalo gibi iyi bir oyuncuyu verseler de
daha iyisini aldılar. Al Harrington da pakete dahil. Ama dizleri pekiyi durumda
değil artık. Çok katkı veremiyordu son dönemde. Hiç sorun değil. Denver
gerçekten çok iyi hamle yapmış oldu. Onları izlemek için gerçekten
sabırsızlanıyorum.
Los
Angeles Lakers
Pek yoruma
gerek var mı, emin değilim. Ligin en iyi ikinci pivotunu verip en iyisini
aldılar. İstatistiki anlamda aralarındaki fark azmış gibi görünebilir. Ama
Andrew Bynum üzerinden asla hücum kuramazken, Dwight Howard’ı takımın merkezine
oturtabilirsiniz. Lakers, Kobe Bryant dönemi sonrası ihtiyaç duyacağı süper
yıldızı buldu. Andrew Bynum çok iyi bir oyuncu olsa da, eksikleri arasında
belki de en önemlisi pick & roll savunamıyor oluşuydu. Lakers, geçen yıl
pick & roll başına en fazla sayı yiyen takımdı ligde. Artık show-up’ı
gezegende en iyi yapan adama sahipler. Ayrıca Howard’ın süper bir çember
savunucu ve ribauntçu olduğunu da unutmayalım.
Sahanın
diğer ucunda da işler benzer durumda. Bynum hücumda yeterince kullanılmamaktan
yakınıyordu ama Lakers’ın Kobe ve Gasol öncelikli hücum sistemi kendisine ciddi
avantajlar sağlıyordu. Bynum oyun zekası yerlerde olan bir oyuncu. Post
oyununda ikili sıkıştırma geldiğinde topu asla çıkaramıyor oradan. Rakibiyle
bire bir kalırsa kimse onu durduramaz, o ayrı. Ancak Lakers’ın zaten verimli
olmayan hücum sisteminde daha da sorun yaratıyordu Bynum. Howard ile bunu da
çözmüş oldular.
Dwight
Howard hakkındaki en büyük soru işaretlerinden biri, gelecek yaz sona erecek
kontratını Lakers ile uzatıp uzatmayacağıydı. Basın toplantısını izlediyseniz
Lakers’a geldiği için ne kadar mutlu olduğunu görmüşsünüzdür. Tedavisi için 4
aydır Los Angeles’ta bir otelde kalıyor. Halkın kendisine olan ilgi ve
sevgisine bayılmış. “Yaşlı kadınlar bile beni yolda çevirip ‘hadi Lakers’a gel’
diyor” diye anlattı. Formasına dokunmadan edemiyordu. Bence Lakers ile sözleşme
uzatmama imkanı yok. Hem Lakers’ı bırakıp Mavericks’e giden adam gerçekten
aptaldır.
Geriye tek
bir soru işareti kalıyor; Howard’ın beli ne durumda? Sakatlığı nedeniyle sezonu
playoff öncesinde kapamıştı. Ameliyat oldu. Doktorlar operasyonun iyi geçtiğini
söylüyor. Sezonun başlamasına iki buçuk ay var ve şu an Howard hala koşamıyor.
Acele etmemesi gerek. Sakatlığı gerçekten kritik. Amar’e Stoudemire’nin art
arda bel ağrıları ve sakatlıkları sonrası patlayıcılığını ne kadar kaybettiğini
unutmayalım.
Rakip
coach olduğunuzu düşünün. Karşınızda Kobe Bryant, Dwight Howard, Pau Gasol ve
Steve Nash gibi adamlar var. Kenardan Antawn Jamison geliyor, şutör Jodie Meeks
geliyor. Gerçekten pek mutlu olmazdınız. Lakers bu sene Princeton hücumu
oynayacak. Eddie Jordan'ı staffa'a ekleyebilirler. John Kuester'ın yerine hücumdan sorumlu asistan coach Jordan olursa çok daha iyi olur. Onunla ilgili de bir yazı yazmayı düşünüyorum. Her şey yolunda
giderse, Howard’ın beli tamamen düzelir, Nash’in de zaman zaman sorun yaratan
beli önemli bir durum oluşturmazsa efsane bir takım izleyebiliriz…
Geçen yıl lokavtın törpülediği heyecan bu sene fazlasıyla dönecek gibi.
Mola
Olimpiyatlar nedeniyle bir süredir ortalarda yoktum. Oyunlar bitene kadar blogda pek hareket olamayacak. Sonra tam gaz devam...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)